top of page

AYDIN BOYSAN

AYDIN BOYSAN

Aydın Boysan, mimar, gazeteci, akademisyen ve yazar özellikleri olan bir ünlü 5 Ocak 2018 tarihinde 97 yaşında vefat etmiş. Bugün ölüm yıldönümü.

1921 yılında Muhasebeci bir baba ile öğretmen bir annenin oğlu olarak İstanbul’da doğan Aydın Boysan bey, kimi kayıtlarda İstanbul, kimi kayıtlarda da Rize Fındıklı doğumlu olarak bilinirmiş.

İstanbul Pertevniyal Lisesi ve daha sonra da Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık mezunu bir ünlü mimar olarak tanınmış.

Uzun yıllar da İstanbul Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak da çalışmış.

Mimarlığının ve öğretim üyeliğinin yanı sıra Hürriyet ve Akşam gazetelerinde köşe yazarlığı da yapmış.

Mimar, yazar ve gazeteci olarak tanınan Aydın Boysan, 1983 yılından itibaren 38 kitap yazmış.

Ben bugün ölüm yıldönümünde onu anılarından alıntılar yaparak anmak istedim.

Âdem Dursun ile yaptığı bir söyleşide; Âdem bey “Siz çok gezen bir yazarsınız. Nereden geliyor bu gezginliğiniz?” Diye sorunca;

Aydın Boysan Bey, çocukluğumda İrlandalı yergi ustası Jonathan Swift'in yazdığı Gulliver'in Maceraları'nı çok okuduğunu, bu hikayeleri okuya okuya büyüdüğünü anlatmış, bu eserin kendisinde gezme isteği yarattığını belirtmiş. Pertevniyal Lisesi'ndeki coğrafya öğretmeni olan İhsan Cebeci (Kasap İhsan), gezdiği gördüğü yerleri ballandıra ballandıra çok güzel aktarırmış. Bu yerleri görmek de kendisinde tutku haline gelmiş. Öğretmeninin anlattığı bu yerleri de daha sonra gezmiş. Gideceği yerlere gitmeden önce günlerce okuyup o yerler hakkında bilgi toplayarak, hazırlık yaptığını söylemiş.

Âdem Bey, “Yıl 2046 Uzay Anıları" kitabını da Aydın Beye sormuş. “En az satan kitabımdır bu.” Diye cevap verdikten sonra, “İçinde ne olduğunu da kimse anlamadı.” Diye söylemiş ve en çok severek yazdığı kitabının bu olduğunu belirtmiş.

O zaman 85 yaşında olan Aydın Beye, “Yaşamı bütün notalarıyla yaşayabildiniz mi?” Diye sorunca Aydın Bey “İyilikleriyle, kötülükleriyle; her şeyi ile birden, baştan aşağı; hayatımın tüm devrelerinden zevk aldım. Yaşamın notaları müziğin notalarından az değil. Tabiki nefret etmem gereken şeylerden de nefret ettim. Yaşam da bu değil midir zaten? Yani bir müzik eserinde bir davulun sesi o besteye ne kadar renk katıyorsa, keman da o derece o besteye renk katar. İyi günler de kötü günler de bu anlamda hepsi birden yaşanıyor. Teker teker değil de yaşamın tamamına bakıp öyle değerlendirmek gerekir.” Diye cevaplamış. (1)

Size iyi davranan insanları sevin, iyi davranmayanlar için ise sadece dua edin. Sakın kavga etmeyin ve gününüzü mahvetmesine müsaade etmeyin. Çünkü hayat sabahları pişmanlıkla kalkmak için çok kısa... Diye yaşama yönelik güzel sözler söyleyip yaşama veda etmiş.

Çocukluğunda, gençliğinde bırakmadığı bir alışkanlığı varmış, o da çok okumakmış. En huzurlu ve mutlu anları kitap okurken ki geçen zaman olurmuş.

Öğretmen olan annesi ilkokulda dört yıl öğretmeni olmuş.

Suzan Hanım ile evlenen Aydın Boysan’ın, biri mimar (Burak Boysan 1954) diğeri dublaj sanatçısı ve sinema oyuncusu (Haldun Boysan 1958) olan iki oğlu olmuş.

Aydın Boysan ile Rahşan Ecevit kuzen imiş.

Rahmi Koç, Aydın Beyin içkiyi sevdiğini ve güzel yazılar yazdığını belirterek “Onunla yemekte, bir yerde beraber olmak insanı gençleştirir, tansiyonunu düşürür, ömrünü uzatır. Allah geride kalanlarına uzun ömürler versin” Diye onu son yolculuğuna uğurlarken konuşmuş.

Rutkay Aziz de “İstanbul bir rengini kaybetti. Aydın bey Atatürk Cumhuriyeti’nin yetiştirdiği en önemli değerlerden bir tanesiydi. Hem mimar hem yazar hem de bir düşünür olarak onu çok özleyeceğiz" demiş.

Çok içici olarak da bilinen Aydın Boysan’ın “Rakı adabı nedir? Meyhane masasında ne konuşulur ne konuşulmaz?” konusundaki söyledikleri de önemlidir. Yazıma bu bölümleri de aldım.

“-Rakıyı güneş battıktan sonra, yavaş yavaş ve muhabbet eşliğinde içmeli.

-Rakıdan küçük küçük yudumlar alınır. Bülent Ersoy öyle içiyor diye bir dikişte bir duble rakıyı içmek makbul değildir.

-Buz gibi şişeden bardağa çevire çevire dökülür ve o nefis kokunun daha fazla yayılması sağlanır.

- Bardağa konulan rakının yarısı kadar su konması makbuldür.

-İlk yudumu aldıktan sonra ağızda bekletip, dişlerin arasından derin bir nefes alınır ki akciğerler de nasibini alsın.

-Masada yaşça en büyük kişi rakı kadehini tokuşturmak için kaldırmadan rakı kadehleri masadan kalkmaz.

-Rakı sofrasında planlı, programlı ciddi işler konuşulmaz. Geyik muhabbeti yapılır, memleket kurtarılır, anılar tazelenir, dedikodu yapılır.

-Sigara küllüğüne zeytin çekirdeği, sıkılmış limon kabuğu konmaz. İçilen kahve fincanında, tabağında sigara söndürülmez.

-Rakı kadehine önce rakı, sonra su, daha sonra da (konmasa daha iyi olur ama) buz konur. Bu sırayı bozarsanız, anason kadehin üzerine çıkar, rakının hem tadı hem keyfi kaçar.

-Rakıdan anlayanların, Antalya meyhanelerinde garsonluğa soyunanlara bunu anlatması gerekir.

-İçmeye başlamadan önce aperatif bir şeyler yenmelidir. Favori zeytinyağlılardır. Zeytinyağı, mide dolmaya başladıkça üste çıkarak, alkolün genzinize doğru gelmesini engeller.

-Rakıya buz koymak yanlıştır. Buz rakının içindeki suyla alkolü aynı oranda etkilemediği için daha seyrek olan alkol üste çıkar. İdeal karışım bozulmuş olur. En uygunu rakıya soğuk su koymaktır.

-Rakı sofrasında kadeh yalnızca bir defa tokuşturulur. "Hadi bakalım", "Hoş geldiniz" vs. falan diye. Bundan sonra kadeh tokuşturulmaz sadece kaldırılır.

-Masaya yeni birisi eklendiğinde ise tekrar kadeh tokuşturulabilir.

-Rakı şalgam suyuyla içilmez. Mezesiz rakı içilmez. Ben akşamcıyım, öyle bir kadehlik keyfim var diyorsanız gidin bira filan için.

-Şişe numarasının önemi yoktur. Zira ilk damıtılan rakı, 01 numaraya denk gelmez.

-Rakı masasına avuç içiyle ya da yumrukla vurulmaz. Bağıra çağıra, Böğüre öğüre konuşulmaz. Sakin olmak, efendi takılmak gerek.

-Önce kendine gel, sonra meyhaneye. Kalender ol da gir kalender haneye, Bu yol kendini yenmişlerin yoludur, Çiğsen başka bir yere git eğlenmeye.

-Rakı bardağı boş beklemez. Masadan kalkarken bile dibinde biraz bırakılır. Usul, adap bilen en genç kişinin saki olması âdettendir, büyüklere (ki büyüklük kavramı orada anlam bulur) sakilik yaptırılmaz, bu kişi ev sahibi olsa bile.

-Şişede kalan son rakı damlasına kadar eşit paylaştırılır, daha da içmek isteniyorsa bu paylaştırma ritüeline girilmeden yenisi sipariş edilir. Rakı sizi ne zaman sarhoş edeceğini zamanında söyleyen bir içkidir, bunu fark ettiğiniz zaman yanınızdakilere söylemeli, ya da izin isteyip kalkıp gitmelisiniz, ama eğer sizin kalkmanız masayı dağıtacaksa ölseniz bile orayı terk etmeyin. Çünkü rakı masasından tuvalete gitmek için bile zar zor kalkılır, hoş karşılanmaz.

-Rakı masasında bira, şarap gibi başka alkollü içecekler (masada sosyetik hanımefendiler olsa dahi) olmaz. Her nevi ızgara balık (çupra, levrek, istrongilos) uğurlu yemeği, hususi nihavent ve rast makamından sanat musikisi eserleri uğurlu nağmesi, akordeon, keman ve ut da uğurlu çalgısı olan rakının, uğurlu cc’si 70′dir.

-Rakı yalnız başına içilen bir içki değil, meze ile birlikte yavaş (sindire sindire) içilen bir içkidir. Mide ve beyne belirli bir etki yaptıktan sonra insan keyiflenir ve güzel sohbetlere yönelir...Yani hem anlatır hem dinler. Böylece rakı sofrası en az iki kişinin katıldığı toplu bir eylem, karşılıklı konuşmalara dayandığı için demokratik bir forum, evrensel ve kişisel sorunların ortaya getirildiği, fikir alıp verilen, insanın kendisi ile yüksek sesle düşünerek hesaplaştığı bir tür psikolojik grup terapisi olmaktadır. Unutulmamalıdır ki rakı sofrası saygın bir cemiyettir. Buraya katılan hem bu meclise kabul edildiği için saygı gören bir kişiliğe sahip demektir hem de diğerlerine karşı saygılı olmak zorundadır. Herhangi bir marka rakı içilirken başka bir markayı övmemek önemlidir, aksi yapıldığında, o an yudumlanan nimete hakarette bulunulmaktadır, yanlıştır. En büyük mezesi muhabbettir.

-Muhabbet konusu "Bir kız vardı, 5 yıl sevdim, yüzüme bile bakmadı" gibi duygusal ağırlıklı olabileceği gibi, "bu güneş niye hep doğudan doğuyor batıdan batıyor?" gibi yarı-felsefi konular da olabilir.

-Tam yağlı koyun peynirinin üzerine kırmızı toz biberle renklendirilmiş sarımsaklı zeytinyağı süslemesi. Turşu gibi ekşi mezelerde yine rakının kendine has tatlı nefasetini dengeler, damarlarınızı büzer anasonla dost olur, buna misal olarak dağ lahanası turşusu verilebilir.” Diye anlatırmış. (2)

Fakat genelde içkinin zararlarından ve sağlık için getirdiği sıkıntılarını da dile getirirmiş.

Aydın Boysan beyin ilk işi ve projesi 1947 yılının zor kış şartlarında gerçekleştirdiği Hakkâri Hükümet binasının yapımı olmuş. Mimarlık yaşamında, yaptığı projelerin toplam alanı yaklaşık 1.500.000 m², yani 200 futbol sahasından daha fazla imiş. Neşeli bir insan olmasına rağmen çok disiplinli çalışırmış. Yaşamından fazla şikâyet etmezmiş.

Aziz Nesin’i anlattığım 14 Nisan 2021 tarihli, facebookta da paylaştığım bir yazımda Aziz Beyin cimriliğini anlatan Ceyhun Demirtaş’ın anılarına yer vermiştim .

Demirtaş Ceyhun’un anlattığına göre, Aziz Nesin biraz da cimri imiş. 1974 yılında Çatalca’daki yönetim binasının betonarme karkası yapılırken, Aziz Beye “Sakın ha, kalorifer projesini yaptırmadan beton döktürme” demişler. Aziz Bey de mimar olması nedeniyle Demirtaş beyi telefonda aramış, durumu anlatmış. O zamanlar kitabevi çalıştıran Demirtaş, “yıllardır mimarlıkla uğraşmıyorum ağbi, fakat sana yardımcı olayım” demiş.

2500-3000 lira parası olduğunu söyleyen Aziz Nesin’e genç bir mühendis bulmuş ve kitabevinde ikisini buluşturmuş. Makine mühendisi Aziz Beye biraz ukalaca “bu vakıf müessesi biraz burjuva müessesi değil mi?” deyince Aziz Bey kızıp projeleri toplayıp ayrılmış.

Demirtaş Bey, daha sonra Aydın Boysan’ı bulmuş. Aydın Beyle Çatalca’ya gitmişler, Aydın Bey, projeyi beğenmemiş, projeyi yeni baştan çizdirmiş ve kalorifer projesini de ilave etmiş.

Birkaç ay sonra Aydın Bey Demirtaş Beyi telefonda arayarak, “işi bitirdik, ücretini ödeyin” demiş.

Demirtaş Ceyhun, ücret isteyeceğini düşünmemiş olmalı ki şaşırmış. Ücretini sormuş, durumunu anlayan Aydın Bey de mizahçı bir yapıda imiş. Önceden bu konuşmayı ayarlamış.

“Bize bir yemek borcu var” diye gülerek söylemiş. Ancak “bir şartım var, bizimle yiyecek, ücretini biz ödeyeceğiz” diye sözlerini bitirmiş.

Bu sefer Aziz Beye telefon açan Demirtaş aynı mizanseni Aziz Beye uygulamış. Aziz bey de sevinçle “Tabii… Yedirelim” demiş.

Ama bir şartı daha varmış” diye söyleyince “Neymiş o?” Diye sormuş. “Yemek parasını da ben vereceğim” diyor diye söyleyince Aziz Bey “Hayır!.. Hayır!.. olmaz. Benim Misafirim olacaksınız!..” Diye içten ve sevinçli, yemek yedirmek istediğini o ana dek hiç görmediğini belirten Demirtaş Ceyhun bu duruma şaşmış. Çünkü Aziz Nesin Bey her konuda cimri olduğu gibi bu konuda da tutumlu imiş. (3)

İşte Aydın Beyin, Aziz Beyle de böyle bir anısı yer almış.

Şimdi Aydın Boysan Bey ve Aziz Bey anılarında yaşıyor, bizler de onları özlüyoruz, huzur içinde uyusunlar.


Hasan OKURSOY

5 Ocak 2023

Yelki

Kaynak;

1-Âdem Dursun, Tiyatro Online, 20 Kasım 2009

2-Aydın Boysan'dan 'rakı adabı nedir, meyhane masasında ne konuşulur ne konuşulmaz?' 6 Ocak 2018 tarihli Aydınlık Gazetesi.

3-Demirtaş Ceyhun, Asılacak Adam Aziz Nesin, Ad Yayıncılık, Eylül-1994, s. (145-149).



11 görüntüleme0 yorum
Post: Blog2_Post
bottom of page