top of page

Deneme ve diğer yazılarım;

  • 29 Haz 2022
  • 5 dakikada okunur

CÜNEYT ARKIN


Asıl adı Fahrettin Cüreklibatır olan Cüney Arkın 1937 yılında Eskişehir’de doğmuş. İlkokul, ortaokul ve Liseden sonra tıp fakültesini bitirerek doktor olmuş.

Artist dergisinin açtığı bir yarışmaya katılmış ve kazandıktan sonra da doktorluk yapmamış ve artist olarak yaşamına devam etmiş.

Gurbet Kuşları, Dünyayı Kurtaran Adam, Köroğlu, Battal Gazi Destanı ve Kara Murat gibi 40 yılda 400’den fazla filmde rol alan Arkın, aynı zamanda yönetmen, yapımcı ve senarist olarak da pek çok filme imza atmış.

Salı sabahı internet ortamında gazeteleri okurken Cüneyt Arkın’ın vefat ettiğini öğrendim ve çok üzüldüm. Medya Mahallesi’nde de Ayşe Nur Arslan Cüneyt Bey ve yaşamı hakkında yeterince bilgi verdi. Özellikle Müjdat Gezen ’in konuşması dikkatimi çekti.

Müjdat Bey “Cüneyt Abi, doktordu, aktördü, iyi bir sinemacı ve ressamdı. Son zamanlarda da tüm Anadolu’yu gezerek alkol karşıtı konuşmalar yaptı” diye anlattı ve yazdığı son üç oyununda birlikte oynadıklarını belirtti. Son olarak da “sağlam bir Atatürkçü, sağlam bir demokrat ve sağlam bir cumhuriyetçi olduğunu” vurguladı.

İnternet sitesini iki oğlu hazırlamış.

Kendi yaşam öyküsünü anlattığı yazısında “Şöhret olduğumu, hayatımın altüst oluşundan anladım. Artık kendimi yaşamıyordum. Sinema da var olma kavgası, gereğinden fazla tanınmak, önemsenmek, bütün gençlik hayallerimi, kendim olarak yaşama isteğimi yok etmişti. Gene de direniyordum. Çoğu kez öylesine bunalıyordum ki, hasretle, yoldan geçen, bana sırtı dönük uzaklaşıp giden bir kadının arkasından koşup, ona usulca dokunayım ve ne olur benimle evlen diye yalvarayım hayallerini kuruyordum. Bir gün bu yok oluşun içinde bir partide onu gördüm. Baştan aşağı maviydi ve tarifsiz kederler içinde bir partide onu gördüm. Usulca yaklaştım. Bana bir garip baktı. Kocaman gözlerindeki ılık, hüzünlü mavilik içime aktı. Kendimi bir çocuk gibi hür hissettim.

'Ben Dr. Fahrettin’ dedim.

‘Betül’ dedi.

Sonra hiç konuşmadık.

Kısa bir zaman sonra da evlendik. Diye de Betül Hanım’la evliliğini de anlatmış.

Cüneyt Bey, “Yedi günde, sekiz günde film bitirdim. Hem yönetmendim, senaryo yazardım, hem de oyuncuydum. Tabi, bu da benden çok şey aldı, çok şey götürdü. Şiir, hikâye yazmaya başladığım zamanlar arkadaşlarım vardı. Cemal Süreya olsun, Turgut Uyar olsun. Onlara her zaman çok yiğit, kahraman gözüyle baktım. Çünkü ekmek paralarını kalemleriyle çıkaracak kadar dayandılar. Ben galiba işin biraz kolayına kaçtım. Ama fark edebildim mi, hayır fark edemedim. Çünkü insana fark etme zamanı ve fırsatını tanımadılar.” Diye internet sitesine bu durumunu da yazmış.

Ayrıca; Torununun doğumuna birkaç ay kala başının şeklini, saçlarını, yüzünü, ağzını, burnunu, kulaklarını, özellikle gözlerinin rengini hayal etmiş. Sonunda torunu doğmuş, uçaktan iner inmez doğru hastaneye koşmuş. Kucaklamış, koklamış masmavi gözelerini görmüş.

Ailesini anlattığı bir başka yazısında ise yoksulluklarını, anasının on üç doğum yaptığını on kardeşinin cahillikten ve yoksulluktan kayıp edildiğini anlatmış.

Babası toprak kadar sabırlıymış, okumamış fakat tabiatın içinde doğup büyüdüğünden, koyunlar, köpekler, ekinler, yıldızlar, yağmurlar, böcekler, kuşlar hakkında her şeyi bilirmiş. Ekinlerin büyüme seslerini duyar, kendisine de dinletirmiş. Otlardan ilaç yaparmış.

Küçük ablası, üçüncü çocuğunu kocası istemediğinden düşürmek isterken, kocakarıların elinde ölmüş. Eskişehir’in dışında yaptıkları gecekondunun duvarlarını ablası kendi elleri ile sıvamış. Genç kız ellerinin izleri duvarda görülürmüş, Yıllarca, o izleri, ablasının elleri diye hasretle öpmüş. Ablasının saçları sonbaharmış, gözleri mürdüm eriği gibi hep buğuluymuş.

Büyük ablası annesine benzermiş. Güçlü, çalışkan çocukluğunu da genç kızlığını da yaşayamamış. Yaz, kış koyunların peşinde koşturup dururmuş.

Üç çoban köpeğini de aileden diye kabul edermiş. En çelimsizinin adı Öksüzmüş. Anasız büyümüş. İnsanlara derin bir kederle bakarmış. Onunla yatıp kalkarmış. Bir yabancı yanına yaklaşsa, o küçük çelimsiz, öksüz bedeni kabarır, büyür, bir canavar kesilirmiş. Diğer ikisi koyunlardan ayrılmazlarmış. Canları pahasına sürüyü korurlarmış.

Aileye bir de eşek dahilmiş. Çok yaramazmış, onsuz yaşayamazmış. Adını ‘Sevdam’ koymuş. Durmadan ahırdan kaçar, okulun önüne gelip beklermiş.

Doğumda anaları ölen öksüz kuzular da ailedenmiş. Onları diğerlerine göre ne kadar çok besleseler de büyümez, çelimsiz kalırlarmış. Analı kuzular neşe ile hoplaya zıplaya oynarlarken, onlar bir kenarda boyunları bükük, yetim öylece dururlarmış. Gözlerinde dayanılmaz bir hüzün varmış.

Ahıra yuva yapan bir çift kırlangıç da aileden sayılırmış. Soğuklarda yem bulamadıklarında yavrularını elleriyle beslerlermiş.

Yazısının sonunda “Benim ailem işte böyle geniş çeşitliydi. Ben hayatta dostluğu, vefayı, sevgiyi, köpeklerimden, eşeğimden, kuzularımdan, kuşlarımdan öğrendim.” Demiş.

Refiğ Halit, “Cüneyt Arkın benim için değeri ancak John Wayne, Burt Lancaster, Toshiro Mifune ve Alain Delon ile kıyaslanabilecek, Türk sinema tarihinin en önemli ve başka benzeri bulunmayan bir sinema oyuncusu” Diye Cüneyt Beyi anlatmış.

Cemal Süreya da yazdığı yazıda, Cüneyt Arkın ile henüz Fahrettin Cüreklibatur’ken tanıştığını, 1957 yılında Eskişehir’de vergi dairesi teftişi sırasında edebiyat ve şiir meraklısı arkadaşlarıyla kendisini bulduklarını, dostluklarının daha sonra İstanbul’da sürdüğünü belirtmiş. Cüneyt Arkın tıp öğrencisi iken yazdığı öyküleri Cemal Süreya Beye vermiş. O da bunlardan birkaçını Ankara'ya, Muzaffer Erdost'a yollamış ve Pazar Postasında yayımlanmış.

İstanbul Tıp Fakültesi albümünde 1172 numaralı tıp öğrencisi Cüneyt Arkın’ın “uzunca boylu, esmerce, yeşil gözlü, yüzünde üzgün, alaycı bir gülümsemeyle etrafında çekingenlik yaratan ve bu yüzden kadını dövenden çok nefret eden, aşkı çirkin, bilgisiz, küçük, kötü bile olsa, insan denen canlının büyük güzelliği, hayatın tek cevabı” diye tarif edilerek, öyküler yazdığı ve tiyatroyla ilgilenen bir delikanlı olduğu yazılmış.

Cemal Süreya Bey, Fahrettin adının Cüneyt'e nasıl dönüştüğünü de dostu Halit Refiğ' den öğrenmiş. Gazeteci Vecdi Benderli bulmuş bu adı. 'Cüneyt', Cüneyt Gökçer'in adından, Arkın' da Ramazan Arkın'ınkinden alınmış.' Böylece genç Fahrettin'deki tiyatro ve edebiyat tutkusu sinemada bir araya getirilmek istenmiş.

Çayırova Belediye Başkanının davetlisi olarak 26 Haziran Dünya uyuşturucu ile mücadele gününde yaptığı konuşmada “Anne ve babalar çocuklarına sürekli sahip çıkmalı ve onlarla yakından ilgilenmeli” diyen Arkın, konuşmasına şöyle devam etmiş. “Anne ve babalar bilhassa çevredeki tehlikelere karşı çok dikkatli olmalıdır. Çocuklarınızın arkadaş seçimine özen göstermelisiniz. Zira kötü alışkanlıkların başlangıcında kötü arkadaşlıklar önemli bir yer tutar. Bugün alkol ve uyuşturucu illetinin içindeki gençlerimizin birçoğu arkadaşlarına uyarak bu işe başlamışlardır. Sevgili gençlerimiz arkadaşlarının alkol ve sigara ısrarını kabul etmemelidir. Zira o arkadaştan ancak düşman olur. Okullarımıza kadar inen uyuşturucu ve sigara illetinin toplumda yarattığı tehlike maalesef çok büyük. Güçlü bir eğitim sistemi ve yüksek toplumsal bilinç bunu önlemenin en güzel yöntemi.” Diye konuşmuş. (1)

Son olarak şiirlerinden de ikisini yazarak gönlümüze taht kuran, hepimizin beğendiği, doktor, aktör, iyi bir baba olan Cüneyt Arkın’ı uğurlamak istedim. Onu unutmayacağız, huzur içinde uyusun. Yakınlarının, sevenlerinin ve hepimizin başı sağ olsun.

İHANET

ah! bir kere açsa çiçekler

güle oynaya

sardunyam hüzün kokuyor

papatyalar yasta


mahzun bir güvercin yağmuru

yırtık pırtık kalbim

yaralı yalnızlığım


gecenin nankör karanlığı

gözleri uzak

küskün

bakışları kıyamet günü

ağlayarak adını haykırıyor

serçenin ümitsiz çağrısı


karanlık

bomboş odamdayım

inadına her gece

onu hatırlıyorum

yıllardır ümitsiz bir firardayım

masallara inanan

çocuk hayalleri kuran

küçücük bir kızdı

onu bırakıp kaçtığımda


YAŞAMAK


Ne büyük keyiftir

yaşamanın tadına varmak

doya doya

baharı solumak

çok uzakta bile olsa

bir çiçeğin kokusunu almak


Ne güzeldir yaşamak

yaşlı da olsan

hür bütün meyveleri tatmak


Sonra çiğnemek ekmeği

iştahla

kanter içinde çalışmak

güle oynaya


Gevşemiş, iyimser

upuzun yatmak

toprağın üzerine

bahtiyar ve cömert

duymak bereketi


Hasan OKURSOY

29 Haziran 2022

Yelki


Kaynak;

(1) Cüneyt Arkın’ın İnternet Sitesinde yer alan yazı ve şiirler.


ree


 
 
bottom of page