top of page

GÜNLÜĞÜM;

26 Ağustos 2008 Salı;

Arkadaşım Halil, geçen ay Yelki’deki evimize eşi ile geldiler. Yanlarında da “halam” diye tanıştırdığı bizim yaşımızda bir emekli bayan öğretmen vardı. Bayan öğretmeni sonradan çıkardım, İlkokul ve Ortaokulda bizden bir sınıf küçük olan Samiye Hanımdı. Samiye hanım eşini on beş yıl önce bir trafik kazansında yetirmiş. İki oğlunu dar imkanlar ile yetiştirip evlendirmiş ve torunlarına bakmak için buradan İstanbul'a gidecekmiş. Sohbetlerimizde çocukluk anılarımızı, ortak tanıdıklarımızı karşılıklı anlattık.

Samiye Hanımın anlattıkları ise bizim üzerimizde iz bıraktı. Onları not ettim, bugün de günlüğüme aktarmak istedim. Samiye hanım, Babasından miras kalan zıntıdaki tarladan tapu kadastro geçtiğinde, tarlanın tapusunun üzerine geçmediğini öğrenmiş, mahkemeye başvurup tanıkları tarlaya kadar götürmüş.

Tarlanın çok para etmeyeceğini gören hakim tanıklara dönerek ”burası kaç lira eder ?” dediğinde; tanıklardan biri “yapılan masrafları karşılamaz” diye cevap vermiş. Hakim, Samiye hanımın yüzüne baktığında, Samiye Hanım “Hakim bey benim babamdan tek kalan yer burası, onun her yerinde ayak izim ve anım var, o anılar benim için para ile satın alınamayacak kadar kıymetli” diye söylemiş.

Bunu söylerken gözleri dolu dolu oldu, devamla; “biliyordum ki az ilerideki mezarlıkta, bu söylediklerimi babam da toprak altında duydu ve hakim ile tanıklar bu sözüm üzerine susup kaldılar” derken Samiye hanım daha güçlü ve zafer kazanmış bir kumandan edası içinde idi. Demek anılar, ne para ile satın alınabiliyor, ne de onu kimse yok edebiliyor.

Hasan OKURSOY



2 görüntüleme0 yorum
Post: Blog2_Post
bottom of page