Günlüğüm;
- 30 Haz 2022
- 2 dakikada okunur
20 Haziran 1993 Pazar;
Oğlum okul anılarını anlattı. Milli Güvenlik öğretmeni askermiş, çok iyi ders anlatırmış. Atatürkçülüğü ve bağımsızlığı en iyi aktaran o imiş, değerlendirme kıstasları ise farklı diye ilave etti. Bir öğrenci “J” yazmış “tamam demiş o Jandarma Genel Komutanlığı demek istedi” diye öğrenciye tam puan vermiş.
Kültür derslerine giren bir başka öğretmeni ise Kıbrıs politikası nedeni ile Birleşmiş Milletler Genel sekreterine kızmış ve söylediklerini duyan arkadaşlarının yüzü kızarmış.
Aziz Nesin; “ Böyle Gelmiş Böyle Gitmez” genel başlığı altında öz yaşamını anlattığı, kitabının 2. Cildinde ise öğretmenlerini yazmış. “Dünyanın en iyi öğretmenleri benim öğretmenlerimdir.” Demiş. Öğretmenleri içinde Fizik öğretmeni Davut Şükrü Bey farklı imiş, anlatımında öğretmeninin bir kahraman olduğunu vurgulamış. Kurtuluş savaşına istihkam subayı olarak katılmış. Savaşın üzerinden on yıl geçmesine rağmen gözle görünen bir nişanı yokmuş, fakat gövdesinde canında taşıdığı savaş yaraları hala varmış. Davut Şükrü Bey’in vücudu şarapnel misketleri ile dolu imiş. Ameliyatla misketlerin bir kısmı çıkarılmış, çoğu vücudunda kalmış, bunlar canlıymış gibi vücudunda yürürmüş. Yıllarca ölümü içinde canlı olarak besleyip durmuş. Aziz Beyin dört yıl öğretmeni olmuş. Derste misketler bazen damarı tıkarmış, derisinde açtığı yaraları sınıfın köşesine gidip gazlı bezle sararmış.
Bir kez bile bu yaralarından ve nasıl yaralandığından bahsetmemiş. Hiç yakınmamış. Kurtuluş savaşında teğmen iken savaşmış ve ağır yaralı olarak kurtulmuş. Malûl emekli olarak geri subayı olmuş ve askeri okulda Yüzbaşı olarak öğretmenliğe başlamış.
Davut Şükrü Bey dersinde “isteyen dinler, isteyen dinlemez, dileyen çalışır dileyen çalışmaz, bilen geçer bilmeyen sınıfta kalır” demezmiş.
Davut Şükrü Bey hafta sonu tatil günlerinde bile okula gelip fizikten zayıf olan öğrencilerine özel ders verirmiş. Fizik dersinden hepsi öğrenerek sınıf geçermiş.
Öğretmenleri içinde bir simgeymiş.
Aziz Bey, “Böyle Gelmiş Böyle Gitmez" kitabının ikinci cildini, bu öğretmenleri için destan olsun” diye azmış.
“Bozuk Düzen Okulu” yazarı Halil Beyhangil ise; çalıştığı okulda bir günlük tutmuş. 20 Martta “Bayrak Töreninde” X öğretmeninin öğrencilere yaptığı konuşmayı yazmış.
Öğretmen “Beni dinleyin çocuklar demiş, arkadaki avanaklar, sesimi duyuyor mu?” diye seslenmiş.
Öğrenciler “Duyuyoruz efendim” diye hep birlikte bağırmışlar.
Öğretmen devam ederek “Aptal oğlum, aptal kızım! Elli kere söyledim be! Halâ paraları getirmediniz. Ne olacak sülaleleriniz aptal zaten sizin.” Demiş. Çocuklar gülünce “Eşeğe söylesem getirirdi be! Pazartesiye kadar getirmeyenin kafasını şu odunla kıracağım… ha.” Diye elindeki sopayı havaya kaldırmış. Arka taraftaki çocuklar da topuklarını kaldırıp sopaya doğru sırıtmışlar.
İstiklal Marşı söylenmiş.
Müdür Yardımcısı “Uyuz keçiler gibi kaşınıyorsunuz marşı söylerken” demiş. “Kıpırdamak yok put gibi duracaksınız. Öyle ahırdan boşanmış sığır gibi de koşmayacaksınız paydos” diye söyleyince de yine öğrenciler hep birlikte gülmüş.
Öğretmen olmam nedeniyle bu kitaptan fazla alıntı yapmak istemedim. Diğer olumsuzlukları yazmadım.
Bu gün günlüğümde bu hususları vurgulamak istedim.
En iyi eğitim ve disiplin örnek davranışlar gösterilerek verilmelidir diye düşünürüm.
Hosea Ballov; “Eğitim ana kucağında başlar, her söylenilen sözcük çocuğun kişiliğine konan bir tuğladır. “ demiş.
Joubert de; “Çocukların eleştiricilerden çok, örneklere ihtiyacı var.” diye söylemiş.
Hasan OKURSOY


