GÜNLÜĞÜM;
- 1 Tem 2022
- 1 dakikada okunur
9 Mayıs 2001 Çarşamba;
Akşam eve dönüşümü deniz otobüsü ile yaptım. Otobüsün üst güvertesinden kıyıdaki evleri seyir ettim. Antalya’da iken bir okulun rehber öğretmeninden aldığım “Sarı Tavşanın Hikâyesi”ni çantamdan çıkarıp okumaya başladım.
Bu yazı bir köy öğretmeninin seslenişini aktaran, “Sakarya Balta köy İlköğretim Okulu I. Sınıf öğrencisi Sarı Tavşan“nın öyküsüdür. O güzel gözleriyle çevresine yıldızlar saçan temiz ve küçük kalpli bir öğrenci imiş Sarı Tavşan; Öğretmeni ona sarı tavşan adını takmış. Sarı Tavşan’ın 17 Ağustos depreminde anne ve babası çok acı bir şekilde enkaz altında kalmış. Öğretmen M.G; “Sarı Tavşanım"a yardım edin, ama sizden maddi yardım beklemiyoruz. Sarı Tavşanımın benden başka onu seven insanların varlığını hissetmesini istiyorum” diyor.
Bu yazı beni duygulandırdı. Bunları yazan öğretmen;
“Bize mektup yazın kalbinizdeki sevgiden biraz da bize gönderin, inanın çocuklar her şeyi anlıyor ve kavrıyorlar. Türkiye'nin neresinde olursanız olun, bize bir mektup yazın. Şimdiden bize sevginizi göndereceğiniz için binlerce teşekkürler, tüm öğrencilerim ve Sarı tavşan sizin mektuplarınızı ümitle bekliyor, onlar o kadar çok şey yitirdiler ki... Umarım ümitlerini de yitirmezler.” Diye tüm dünyaya sesleniyor.
Deniz otobüsünün üst kısmında gözlerim daldı. Karşı kıyıdaki kibrit kutusu gibi apartmanları görünce bir başka ürperdim. 17 Ağustos Depremi gibi bir felaket nice sarı tavşanları yaratacağı geldi gözüm önüne, üzüldüm. Ne yapabilirim? diye düşlerken. Bu çocuklara ve böyle felaketlere uğrayanlara o umutsuzlukların da umut olabilmek ve karanlığın ucunda bir ışık sunabilmek için mektup yazmanın gerekli olduğunu, öğretmenimiz gibi ben de düşündüm. Öğretmenimizin bu davranışına hayran kaldım, öğretmenim sizi tebrik ederim.
Hasan OKURSOY


