top of page

İRFAN SEYREK

Okuldan mezun olduktan sonra, uzun bir süre kendisinden bir haber alamadım. Sanırım 1985 yılı bahar aylarında Keşan ilçesine denetime gittiğimizde. Öğretmenevinde İrfan’ı tanıdım, eski yüz hatları, uzun boyu ile aynen duruyordu. “İrfan Seyrek misiniz” dedim. “Akidaş tanıyamadım” dedi. Kendimi tanıttım, mutlu oldu, sevincimiz öğretmenevinden taştı.

Hafta sonunda beni evine yemeğe davet etti. Eşi ile tanıştırdı. Geçmiş günlerimizden, arkadaşlarımızdan konuştuk. Yine okul günlerimizi evin içine doldurup taşırdık. Yurt dışında da görevli bulunmuş. Çevresinde iyi tanınan bir eğitimci kimliğini fark ettim.

Aradan yine yıllar geçti. Ne zaman arkadaşlarımızla Rize Öğretmen Okulu Mezunları grubumuzu kurup facebook ta arkadaşlarla haberleşmemizi sağladık, o zaman İrfan ile yeniden haberleşmeye başladık.

Facebookta yazdığım şiir ve yazılarımı ilk beğenen ve yorum yapan o olurdu. “Hasanım çok iyi yazıyorsun devam et” diye beni teşvik ederdi. Kendisi de tek tük yazarak facebokta paylaşırdı. Cümleleri sağlamdı, güzel şiir ve yazıları vardı. “Sen de geri kalmıyorsun, yaz” diye kendisini kutlardım.

Gezilerimize onu da davet ettiğimde “rahatsızlığını belirterek gelemeyeceğini” söylerdi. Gezilerimizdeki izlenimlerimi aktarırdım. Hatta resimleri grubumuz sitesinde görür, memnun olurdu.

13 Aralık Cuma akşamı kendisini telefonda aradım. Yazdığı “Ahlat Ağacı ve Ağlama Çeşmem” şiirleri için kutladım. Memnun oldu. Rahatsızlığının nispeten iyileştiğini anlattı. Fakat ayağa kalkmada ve yürümede sıkıntılarının olduğunu belirtti. 4-5 dakika konuştuktan sonra vedalaşıp telefonlarımızı kapattık. Demek son görüşmemiz o akşam imiş.

Bu gün de Keşan’da toprağa verildi. Huzur içinde uyusun. Osman Uşaklı, Buldan’dan telefon ederek “İrfan’ın selası veriliyor” dedi. Ben de “acı haberi dün akşam öğrendiğimizi ve grup sitemizde yazdığımı” aktardım. Demek memleketinde de acı haber duyulmuş ve selası verilmiş.

Hey gidi günler hey, dün gibi her şey. Staj okulunda arkadaşlarının yaptığı şakalar, okul günlerimiz o yüz yirmi bir merdivenli okulumuz nerede şimdi? Tek tek ayrılıyor arkadaşlarımız, Geçen ay İsmail Turan, dört ay önce Muzaffer Köklü arkadaşlarımız ayrıldı. Daha önce öğretmenlerimiz Ali Çakır, Hüseyin Bayraktar, Hasan Gürten, M.Ali Gökyar, Hasan Altay, Hızır Yılmaz, İsmail Gümüş, Mehmet Kürşat, İbrahim Suna, Enver Türkşen; Arkadaşlarımız Hikmet Adalı, Adil Aydoğan, A.Günay Denizli, Süleyman Yanmaz, Reşit Çelebioğlu, Cavit Söylemez, Kasım Sayın, Tahir Sargın, Fikret Gençer, Kemal Öz, Şakir Işık, Gültekin Tiryaki, Güven Sümer, Zeki Ayhan, İsmail Yağcı, Hüsnü Taşlıoğlu, Rüstem Aydoğdu, M. Emin Özyıldırım, Yılmaz Gül, Erdem Uğur, İsrafil Soylu, Selahattin Yılmaz, Saffet Yıldız, Korkut Aydemir ve Burhan Cahit Takım, İsmail Kızılkaya ayrılmıştı.

Şimdi sınıflarımızda, bahçemizde onlar yok. Anıları çın çın öter bizde. Hepsini rahmet ve özlemle anıyoruz.

Yazdığı “Ağlama Çeşmem” isimli şiiri ile de İrfan’ı uğurlamak isterim.

AĞLAMA ÇEŞMEM

Dur bakayım bir sana Sen ağlıyorsun çeşmem. Sen akmaz olmuşsun Sana ne oldu çeşmem.


Sen gürül gürül akardın Çevrene neşe saçardın. İnsanları etrafına toplardın Sana ne oldu çeşmem.


Sen bana ilham verirdin. Kimselerden birşey istemezdin. Almadan hep verirdin. Sana ne oldu çeşmem.


Kaynağın mı kurudu Kaynağına toprak atıp Seni kurutan mı oldu Sana ne oldu çeşmem.


Şırıl şırıl akıttığın su Çocuklara ninni olurdu. Güle de dikenine de can olurdu. Sana ne oldu çeşmem.


Ağlama çeşmem ağlama Bizi de ağlatma. Ağlamak sana yakışmıyor. Sana ne oldu çeşmem.


Arkadaşımızı uğurlarken, tekrar Rahmet dilerim. Huzur içinde uyusun. Hepimizin başı sağ olsun.

Hasan OKURSOY



4 görüntüleme0 yorum
Post: Blog2_Post
bottom of page