top of page

YAĞMUR SONU

  • 11 Eyl 2022
  • 2 dakikada okunur

Her yağmur sonu ebemkuşağı olmaz çocuk, bazen sel olur, yolları çamur kaplar, milinden acı bakar. Yerine ulaşmamış mektuplardan bir çığlık kopar.

Fakat ebemkuşağı bir başkadır çocuk, onda gözyaşı yoktur, onda çiçekler açar, anılar da koşar.

Bende anlatılacak, yazılacak çok anı ve olay vardır. Bazısı özeli taşır, anlatılmaz, yazılmaz. Göz yaşında çiçek aranmaz, ıslaktır konuşmaz. Her sağ taşın altına da bakılmaz. Belki unuttukların vardır, öksürür durur ona sorulmaz.

Neden bilmem? Her anımı, her yaşadığımı genelde yazarım. Bazen bir kanyona sığmaz yazacaklarım, orada da çığlık atar. Her gün gittiğim yerleri ve yolları satırlara dökerim, günü anlatırım. Onları günlüğümde toplarım. Hala bekler bazıları. Toprağı kazdım, samanı serptim, suyu az az döktüm ve karıştırdım, sonra kerpiç duvar ördüm, bulduğum taşlardan temele destek aldım, gece gündüz rüzgâra da bağrımı açtım. Uykularımdan ayırdıklarımı, mektupların hışırtısını özledim. Yerine ulaşmayan, okunmamış mektupların acısını duydum. Sevdim, bazen de geç kaldım. Geceyi incelttim, karanlığı belinden vurmaya çalıştım. Her yer aydınlık olsun diye eşi dostu çağırdım.

Bıçağın keskin yüzünde, kavunun üzüntüsünü duydum. Denizin kumsalında yürümeyi de çok sevdim, doğarken, batarken güneşi daha çok gözledim, her gün ufuk yerini değiştirirdi, bunu da ezberledim.

Her acıyı bazen büyütüp durdum, çocuk gülüşlerimi aradım. İnsanı sevinç de acı da bekler. Her nehrin bir yatağı vardır. Bizim oralarda koca su yatağında çağıldar durur. Ovada sessiz olur. Sonunda denizi bulur. Doğanın dili değişmez her gün konuşur.

İlhan Berk, “Yazmak, Yaşamak” başlıklı deneme yazısında sorar “Yazarken, niçin bir ölüye benzetiyor kendini Sartre?” diye. Daha sonra da “Yazamadığı için. Yaşadığını başka türlü nasıl kanıtlayabilir yazmadıkça. Yazamayan, çizemeyen, yontamayan her yaratıcı yaşayan bir ölüdür.” Diyerek sorusunu cevaplandırır. (1)

Bugünkü deneme yazıma; 9 Nisan 2012 tarihinde kayıp ettiğimiz; Asmalı Konak, Bir Bulut Olsam ve Muhteşem Yüzyıl gibi başarılı dizilerin senaryolarını yazan senarist, tiyatro ve sinema oyuncusu Meral Okay’ın; Eşi Yaman’ı anlatan “Lunapark gibi bir sevdalık yaşadık” isimli yazısından ve kendisi ile yapılan söyleyişlerden kısa bir bölümü almak istedim.

“Bir gün evi düzenlerken fark ettim. Bir de baktım ki, benden çok Yaman'ın eşyaları var. Küçük küçük poşetlerle sızmıştı. Aşk bir sızma halidir. Yaman o kadar temiz bir adamdı ki ona kızamazdınız. Bir o kadar da yiğitti. Ben derdim ki; bu adam ne zaman yorulacak! Meğer acelesi varmış. Her şeyi o kadar yoğun, hızlı ve coşkulu yaşıyor ve yaşatıyordu ki büyüleyici bir şeydi bu. Ben köşeleri çok olan bir insandım. Yaman beni eğitti...” diye kayıp ettiği eşini bu kadar güzel anlatmış. (2)

İşte yazmak güne not düşmektir. Bu nedenle Meral Okay'ın bu güzel yazısından, bir bölümü kısaca aktardım.

Yazma ve okuma uğraşı içinde olanlar, bu notumu unutmayınız. İyi kötü nasıl olursa olsun, yazınız, güne not düşünüz. Yarın bu dünyadan ayrılınca bunlar kalacak unutmayınız. Belki bir okuyan olur, o zaman siz de bu okuyanlarda yaşarsınız, belki güzel uyursunuz.

Hasan OKURSOY 11 Eylül 2020 Yelki

Kaynak; 1-Milliyet Sanat, 29 Ekim 1976, Sayı; 203 2-T24 Bağımsız İnternet Gazetesi, 9 Nisan 2014


ree


ree



 
 
bottom of page