top of page

YOLLAR-47

SERİNLİĞİMİZ Mİ KALDI?

Yaşamımızda küçük dediğimiz ve aldırmadığımız olayların içimizde izi kalır ve onca zaman geçse bile bu izler bizi bırakmaz. Yıllar sonra bizi bulur, anılarımızın içinde koşar durur.

Bir de sıradan deyip aldırmadığımız anılarımızda da vardır. Bu anılar da bir olayda, bir şarkıda, bir kokuda kendini anımsatır, o günü, önümüze serer.

Bazen de bir şeye takılır kalırız, yalnız onu görürüz. Oysa çevremizdeki güzellikler ile insanların davranışlarını göremeden geçer günümüz. Bir daha o güzellikleri, davranışları görmek mümkün olmaz. Aklımıza o anlar gelince, yola pişmanlıklarımız düşer ve içimize bir kasvet çöker.

Bize gezdiğimiz yerlerden, o gördüklerimiz kalır, orada tanıştığımız insanlar yanımızda solur, durur. Önemli olan görebilmektir. Yaşamı anlamlı kılan da odur, kalıcılık yaratan ise bunları yazmaktır.

Doğarız, büyürüz çocukluk ve gençlik derken başlar yaşlılık, bir gün bu dünyadan ayrılır gideriz. Yaşamak bir yolculuktur. Bu yolculuk ömrün boyunca seni bırakmaz devam eder gider. Ne zaman ömür biter, yollar da yolculuk da kayıp olur gider.

Ben genellikle bu yaşam yolunda gördüklerimi, yaşadığım sevinç ve hüznü bazen not ederim. Bir gün bunları okurken de mutlu olurum. Hep geleceğimizi düşünerek yaşarız, bütün planlamalarımız onadır. Oysa şimdi bu an bizimdir, onu yaşamak önceliğimiz olmalıdır. Aldıklarımızı ömür boyu kullanacağımızı düşünerek seçeriz ve alırız. Yaşam o kadar kısa ki aldıklarımızla, sevdiklerimizle belki yarın birlikte olamayız.

Yaşam doğumla başlayıp, ölümle de bitiyor. Kalıcı olan bu gökyüzü, geceler ve yıldızlardır.

Şöyle veya böyle yaşar ve bir gün gideriz. Ömrü anlamlı kılmak elimizde, bırak dünü, bugünü yaşa. Bugünün kıymetini bil. Dolu dolu yaşayarak ona anlam kat. Şu şöyle demiş, bu böyle demiş diye aldırma. Uykusuz da kalma.

İşin özü; sevgidir, gülümsemektir, biriktirip durma kini hüznü, onunla yaşamak ıstıraptır. Ne olursan ol, eninde sonunda bu ömür bitiyor işte.

Bazen günü uykusuzluğundan al, sonbaharın çiğ tanelerini gör ve sabah güneşinde ıslaklığını kurut, ceplerini çocuk gülümsemeleri ile doldur ve yollara at, sevgi dağıt. Günü yine de satırlara anlat, kimseye kızma, yollara uykusuz bir yolcunun gözlüğünden de bir bak.

Bugün eşimi okul arkadaşımız telefonda arayarak, ameliyat olduğunu söylemiş. Eşim de “kızına kim baktı” diye söyleyince, “İngiltere’den gelininin geldiğini ve on gün yanında kaldığını, diğer günlerde de erkek kardeşinin eşinin baktığını” belirtmiş.

Önümüzdeki günlerde de kız kardeşinin bakacağını” açıklamış. İyi güzel insanlar hep anılır. Dalga dalga göl kıyılarına, onların bu güzel davranışları vurur. İnsan onların sesini duydukça başka sevinir, yaşama başka tutunur. Dileriz arkadaşımız da sağlığına kavuşur. Gidenin arkasından hem söylenir hem de yazılır. Cumhuriyet Gazetesinde Orhan Bursalıoğlu, “Doğan Kuban, ülkesine, Anadolu’ya, halka, insanlığa, dünyaya verebileceklerinin hemen hemen çoğunu vererek, insanlık görevini tamamladı ve aramızdan ayrıldı.” Diye yazmış. Doğan Kuban’ı çok güzel anlatmış. Onun bıraktıklarını yazısında bize aktarmış.

Doğan Kuban öğretmenimiz cumhuriyetimizin güleç bir yüzü idi. Yazdıklarını sabırsızlıkla beklerdim, onun yazdıklarını okumak bana keyif verirdi. Onda cumhuriyetimizin ve Atatürk’ün güleç yüzünü görürdüm. Onu saygıyla anarım, huzur içinde uyusun.

Yaşam bir yandan tortusuna, bir yandan yağmuruna ve eylül de kendini ekime bırakır. Biriktirdiklerimiz ise yolda taşar durur. Ne atın toynaklarındaki toz ne de terindeki sıcaklık bilinmez, böyledir yaşam, bir döngü içinde sürer gider.

Uzaklarda bir tren düdüğünü çalar, raylarında foşurdayarak yola devam eder. Hangi peronda, hangi acıyı bırakır, kimi alır, kim ağlar bilinmez. Raylar da her tren geçişinde parlaklığında mırıldanır kalır. Şu insan ömrüne neler sığar, insan acı tatlı nelerle karşılaşır? Sonunda güne akanı birikir. Güz dediğin nedir? İşte geldi, bir gün oda bitiverir.

İnsan dört mevsimi yaşar, “ömrüm ömrüm” diye türküler yakar. Hep bir kışa, bir bahara bakar. Ömür dediğin koca bir su, mırıldanır akar, bazen yazı, sonbaharı da özler. Sonunda hepsi biter.

Her ağaçtan düşen yaprak, dalında kuş, deniz kıyısına vuran dalga, geceleri ay ve yıldız insan yaşamında bir başka nakıştır, insana göz eder durur.

Bu yaşam dediğimiz tezgâhta bir mekik gibi gelir gideriz, dokunan bir bezdir, bunu bir tezgâh, bir de biz biliriz. Artık yaşlandık, çınar gölgesi değil, güzün sıcağını, yağmurdan saçak altına kaçan kuşlar gibi arar olduk. Serinliğimiz mi kaldı? Onu yıllar önce bıraktık.

Bu yazımı da bir şiirimle bitirmek isterim,

GÖNLÜM

Mektupları çoktan unuttuk Sonbaharı da geçtik artık Hazırlan gönlüm kışa döndük Kimse bilmez zonklar acımız

Çocukluğumuz ne güzeldi Oyuncağı yoktu kırılsın Fısıldayıp durma orada Çocuk anılarımız koşsun

Hasan OKURSOY 28 Eylül 2021 Yelki



3 görüntüleme0 yorum
Post: Blog2_Post
bottom of page