top of page

GÜNLÜĞÜM;

3 Kasım 2019 Pazar;

Bugün televizyonda, Eva Gardos’un yönettiği, Tony Goldwyn, Scarlett Johansson ve Nastassja Kinski’nin oynadığı; genç bir kızın kendisini keşfettiği unutulmaz bir yolculuğu anlatan gerçek hayat öyküsünün konu edildiği "Amerikan Rapsodi” filmini seyrettim. Macaristan’daki komünist rejimden küçük kızlarını bırakarak kaçmak isteyen bir ailenin öyküsü, Macaristan’da aile yakınlarının yanında altı yıl kaldıktan sonra Suzanne’nin California’da anne ve babasının yanına gelişindeki yaşam, şaşkınlık ve ikilemi anlatan güzel bir film. Tekrar Macaristan’a döndüğünde ailenin kendisine söylenmeyen sırrı öğrenmesi ve yaşama tekrar bağlanması bu filme konu edilmiş. Bu filmden bazı alıntılar yaparak film hakkındaki izlenim ve duygularımı kısaca yazmak istedim. Sevgi öyle bir şey ki, uzaklardan sana seslenir durur. “Ben eve gitmek istiyorum, Macaristan’ı çok seviyorum” diyen Suzanne’nin kendisine yaşamın ilk yıllarında annelik, babalık yapan aileyi özlemesi beni derinden düşündürdü, gösterilen sevginin karşılıksız kalmadığını anladım. Gerçek anne ve babasına “Beni neden terk ettiniz?” diye kendilerinden nefret ettiğini söylemesi beni sarstı. Acılarınız bavulunuzdan sarkar. Geçmiş hiçbir şekilde kayıp olmaz, kazanında kaynayıp durur. Özür dilemek her şeyi durultmaz. Bu nedenle filmi seyrederken her konuşulan sözcük bana dokunup durdu. Yıkıklarımız, unuttuklarımız aklıma geldi. Zincirli Köprü hep aynı, çay bardakları, geçmişin kutusundan açılıp tren kompartımanın penceresinden bakıp durdu, tekrar Amerika’ya ailesinin yanına dönüşü de içimi burktu. Annenin “sen gidince ben de bazı şeyleri anladım, bunu bana sen öğrettin, seni seviyorum” diye kızına sarılışı gözlerimi yaşarttı. Oyuncuları ve senaryosu ile güzel bir film seyrettim. İçimde güzel bir duygu bıraktı. Hepinizin bu filmi izlemesini isterim, sonuç olarak güzel çekilmiş bir film, izlenmesi keyifli. Hasan OKURSOY



2 görüntüleme0 yorum
Post: Blog2_Post
bottom of page