HER ÖYKÜNÜN BİR SONU VAR
- 26 Tem 2022
- 3 dakikada okunur
İnsan yaşlanınca çocukluğunu çok anımsar, o günlere gitmek ister. Fakat bu mümkün olmaz. Yazdıklarına sık sık bu çocukluk anıları girer. O günleri düşündükçe insanı mutluluk sarar. Hepimizin bir çocukluğu vardır, onunla anılar koşar durur.
İnsan çocukluğundan koparsa, ölüm yanına o zaman daha çok konar. Keşke davranışlarımızda hep çocuk kalabilsek, onun gibi gülüp dursak.
İnsan ne zaman yaşlanır? Eskilerin değimiyle “heke” ayrıldığı zaman mıdır? Oysa araç-gereç için bu söz söylenir. İnsan görür, duyar, ağlar bir de düşünür. İyiyi kötüyü fark eder. Bir başkadır insan, bu dünyada her şey onun içindir. Sevmek onda bir başkadır, bir de üzülmek.
Ben ne zaman çocukluğumu anımsarsam, bir kapıyı açarsam, bir taşı kaldırırsam, dağlarda koşarsam mutlu olurum.
Ah! O uzaklar, bir mıknatıs gibi beni çeker. Benden kopmaz onlar. Bir uçurtmanın ucunda, açan bir çiçekte bekler durur. Bırak essin rüzgâr, varsın yağsın yağmur. Isınacak bir ocak hep yanar.
Akşam birden olur. Sabah uyanmak bilmez çocuklar. Bir de o gölgeler, akşama yakın seni büyüler. Birden sen de büyümek istersin gölgeler gibi. Sonra güneş batar, ne gölge ne aydınlık kalır.
Ben acılarımı gömdüm içime. Aklıma gelse de çıkarıp koymam önüme. Çünkü onları yine anımsarsam, o zaman kahrolurum, dağ olurum, bırak beklesin derinlerimde.
Gençlik güzel bir şey, insanın aklına hiç ölüm gelmez, korkusuzdur, istediği yere gider gelir. Hangi yaşlıya sorarsan sor yalnızlık zor der.
Hepimiz Reşat Nuri Güntekin’in “Çalıkuşu”nu okumuşuzdur. Feride romanın başkahramanıdır. Okulda daldan dala atlamasını gören öğretmeni ona “Çalıkuşu” der. Bir gün Anadolu’ya öğretmen olarak gider. Zeyniler ve Kuşadası'nda çalışır. Muniseyi evlat edinir. Fakat Munise on dört yaşında kuşpalazı hastalığından ölür. Bu olaydan sonra baba dediği askeri Doktor Hayrullah beyin yanında kalır. Dedikodulardan bıkar ve kâğıt üzerinde onunla evlenir. Feride'nin mücadelesi bizi mutlu eder, yaşama bağlar. Bir de torunum Kuzey’in söylediği gibi “Hayrullah Bey”in davranışı hepimizin hoşuna gider.
Bazı insan her mevsim kış kokar. Soğuktur, ne zaman yanına gitsen, o üşür durur. Sanki her gün dağına kar yağar. Ayni sözleri söyler, insanı sıkar. Bilmem biz de böyle miyiz? diye zaman zaman sorar, yoklarım kendimi. Bazen bende de tekrarların başladığını görür, kendimi yenilemek ve yeni şeyler söylemek isterim. Bundan olacak, okumayı hiç aksatmam. Bazen de gölgem mi? ben mi kamburum? Diye sorarım. Güneşin batışını doğuşunu daha çok seyretmek için uğraşırım. Yağmur yağarken seyretmek de bana keyif verir. Mutlu olurum.
Bazen de uyku girmez gözlerime, bir de erken uyanırım. Düşler kurarım, bir yerden bir yere taşınır dururum. Kuşların kanatları ile okumak, yazmak ve öğrendiğim alfabe büyüler beni. Belki kuş olamam, fakat kitaplar olmazsa yaşayamam diye düşünürüm, hele okuma isteyim, benden uzaklaşmasın derim. Eğer bunlar eksilirse çok üzülürüm. Okumak ve yazmak düşüm benim.
Hepimiz için bu doğan güneş, bu rüzgâr ve bu ses, aslında her gün bir başlangıç.
Farz et ki bir gün gidiverdin. İşte yoksun o zaman. Bu anın, bu soluğun kıymetli. İnsan yıllar sonra kalanlarına sarılır. Yavaş yavaş elden ayaktan kesilirim diye üzülür.
Stephen King’in romanından uyarlanan "Yeşil Yol" filmini yıllar önce görmüştüm. Bir hapishane görevlisi ile mahkûmun öyküsünü anlatır. Olayın kahramanı “Yoruldum, patron. Yollarda yağmurdaki bir serçe kadar yalnız kalmaktan yoruldum. Yanımda hiç arkadaş olmamasından bıktım. Nereye gideceğimizi, nereden geldiğimizi söyleyecek biri… İnsanların birbirine kötü davranmasından bıktım. Her gün dünyada hissettiğimi duyduğum acılardan bıktım. Çok fazla var, sanki her an kafama cam parçaları batıyor, anlıyor musun?” der. Bu sözler beni o zaman düşündürmüştü.
Ömer Hayyam’ın şiirlerini çok severim. Bu konuda onun birkaç dörtlüğünü sizlerle paylaşmak isterim.
“Şu dünyada üç beş günlük ömrün var, Nedir bu dükkânlar, bu konaklar? Ev mi dayanır, bu sel yatağına? Bu rüzgârlı yerde mum mu yanar?
Niceleri geldi, neler istediler; Sonunda dünyayı bırakıp gittiler; Sen hiç gitmeyecek gibisin, değil mi? O gidenler de hep senin gibiydiler.
Bu dünya kimseye kalmaz bilesin Er geç kuyusunu kazar herkesin Tut ki, Nuh kadar yaşadın zor bela Sonunda yok olacak sen değil misin ?”
Diyeceğim her öykünün bir sonu var. Bizim de bir sonumuz olacak. Dilerim elden ayaktan düşürmeden gelsin o gün. İnsan isteklerini yerine getirsin, artık ölüm bana da yakın desin. İnsan diyemez ya. İşte ben de böyle düşündüm. Bugün sanki okunmuş bir romanın sayfalarını karıştırıp durdum ve bunları yazdım.
Hasan OKURSOY 26 Temmuz 2020 Yelki



