top of page

IŞIMAK

  • 18 Ağu 2022
  • 2 dakikada okunur

Her olumsuzluk sevgisizlikten doğar. Sevmemek hep karanlık getirir. Karanlığın olduğu yerde de insan boğulur. Aydınlığa hasret gider. Ölüm her canlıda vardır. Zamanı gelince doğum nasıl olmuşsa, ölüm de zaman içinde insanı arar ve bulur. Bu “gelmeli gitmeli dünya” diyen büyüklerimizin bize aktardığı bir durumdur. Yıllar geçince biz de “onlar” gibi böyle konuşur oluruz. Bizden sonrakiler de böyle diyecekler diye düşünürüz. Yaşamda iyi işler, güzelden yana yapılınca, arkanda kalacaklar da ışır durur. Asıl mesele de budur. Böyle yaşayanları kutlamak gerek. Öğretmen arkadaşım Hemşerim Necati Yıldırım yaşamında böyle biridir. Necati’nin; Nail Çakırhan’ı anlatan bir yazısını daha okudum. Çok güzel anlatımı var, cümleleri sağlamdır. İzlediği teknik de güzeldir. Araştırmış, sanki iğne ile kuyu kazmıştır. “Muğla Devrim Gazetesi’nde” yazısının yayımlandığını dün akşam telefonda söyledi. Bugün okuyabildim. Telefon konuşmasından yine keyif aldım. Köylerinde 1939 yılında ölen “Memeda”yı anlattı. 1935 yılında CHP Kurultayına katılmış, torunu aktarmış, hatta torunu dedesine verilen bir madalyayı da Necati’ye göstermiş. “Onun resmini çektim, kabrine giderek mezar taşındaki yazısını okudum” dedi. Memeda köylerinde varlıklı bir aile imiş, Yunan işgalinde köylüye fazla işkence yaptırmamış, Kuvayı milli kuvvetlerine de yardımcı olmuş. Onu yazacakmış “o kadar yazacak konum var ki; bilmem yaşamım bunları yazmaya yeter mi” diye konuştu. Dileğim yaşamın düşlediklerini yazmaya yetsin. Bir yandan da araştırmaya devam ettiğini belirterek, “Ulus gazetesinin Milli Kütüphanedeki 1935 yılı sayılarını bulup okuyacağım” diye söyledi. Necati böyle çalışkan öğretmen arkadaşım. Sanırım bu dünyadan ayrıldıktan sonra ismi farklı ışıldayıp anılacak. Necati; yazmayı çok seviyor, bundan keyif alıyor. Yazmak onun güzelliğini daha çok ortaya çıkarıyor. Sevgi ile barışık, olumsuzluk üzerine konmuyor. Karanlık da yanına hiç sokulamıyor, aydınlık onunla iyi arkadaş. Aydınlığa hasret olmadan gider diye düşünüyorum. Fakat ülkemizin durumuna da çok üzülüyor. Geçmişte bu alanda çok mücadele verdiğini biliyorum. Kardaki ayak izleri, kar eriyince veya yağmur yağınca silinir. Fakat edebiyat alanında yazılanlar silinmez ve kayıp olmayan izler olarak kalır. İnsan ne olursa olsun, okursa sonunda yazar. Günü doğuşundan batışına kadar yazıp anlatır. Necati arkadaşımız gibi de iğne ile kuyu kazıp yaşanan izleri satırlara resmeder. Necati, güzel uğraş içinde, yaşananların izini çok iyi takip ediyor, silinmeyecekleri bulup ortaya çıkarıyor. Necati’ye bu çalışmalarında başarılar dilerim. Yarım saate yakın telefonda konuştuk. Ezberlemenin güçlüğünden, Muzaffer Buyrukçu’nun hazin ölümünden, arkadaşlardan ve yazdıklarımdan bahsettik. Değerlendirebildiğimiz kadar yaşadıklarımızı aktardık. Yaşadıkça okumak, sağlığımız elverdikçe, gözlerimiz bize yettikçe yazmak güzel. Değerlendirdiğimiz anılarımızı anlatıp akşama döktük. Necati, okumayı, yazmayı ve sevmeyi bana çok güzel özetledi. Düz yazılarımdan kısa bir bölümü kendisine okuduğumda; “şiir tutkunuzu orada gördüm” dedi. Bu da beni ziyadesiyle sevindirdi. Telefonda, söylediklerimizi yormadan yarım saatimiz çabucak geçti. Bir de pişmanlıklarımız, düşünemediklerimiz düştü akşama. Atilla İlhan’la, Rifat Ilgaz’la olan birlikteliği fotoğraflara girmiş olsa daha mutlu olacağını aktardı Necati. Telefonda kendisine; “unutmadan anılarını yaz” diye söyledim. Böylece; onlar da bir fotoğraf gibi kalır, okunur” dedim. Hasan OKURSOY

16 Aralık 2017


ree

bottom of page