top of page

KÖY ENSTİTÜLERİNDE DİSİPLİN ve SORUMLULUK

  • 11 Ağu 2022
  • 3 dakikada okunur

Engin Tonguç köy enstitülerini anlattığı “Umut Yolu” kitabında “1940’lı yıllarda Türkiye’nin en fazla gezen adamı sanırım babamdı. (…) görevde bulunduğu on bir yıllık süre içerisinde (61) İl merkezi, (305) İlçe, (9150) Köy gördüğünü” yazar. “O zamanlar kentleri birbirine bağlayan karayolları ağı son derece ilkeldi. İnsan gücü ile yapılmış, kırma taşlı, inişli çıkışlı yerlerdi.” Diye yazar ve “ Çok kötü olan bu yollarda o gezmeleri göze almak kanımca babama özgü idi” diye ilave ederek o günlerin zorluğunu, babasının çalışkanlığını anlatır. (1) Babası her işi yerinde görmek istermiş. Yöneticilik anlayışı buymuş. Çok güvendiği arkadaşı Ferit Oğuz Bayır’ı Başyardımcı olarak göreve getirmiş. Gündelik işleri ona bırakmış. Bakanlık Müsteşarı İhsan Sungu Bey de “Senden gelen yazıları okumadan imzalıyorum, iyi inceliyorsun değil mi?” dermiş. Babası da “eğer Ferit’in imzası varsa onları ben de okumam hocam, kaygı duymayın” diye söylermiş. Fakat bu kadar gezmelerin ve bürokratik işlerin içinde okul müdürlerine zaman ayırıp o mektupları nasıl yazardı? Bunlara nasıl zaman ayırırdı? Diye ben de merak ederdim. Demek ki ekibini ve yardımcılarını iyi bulmuş. Onlara inanmış. İsmail Hakkı Tonguç, enstitülerin kendi disiplin anlayışını yaratmasını titizlikle ilgililerden isterken, şu temel konulara öncelik vermiş. Pakize Türkoğlu “Tonguç ve Enstitüleri” Kitabında; “1-Yönetici ve öğretmenlerin eski disiplin anlayışını terk ederek, yeni eğitim gereklerine uygun hareket etmelerini; 2- Enstitü yaşamında öğrencilerin içtenlikle kabul görmesi, onlara önem verilmesini, gereksinmelerinin en iyi karşılanmasını, yetki ve sorumluluklarla yaşama ortak edinmelerini; 3-Derslerin ve çalışmaların her zaman etkin durumda olması, öğretmen ve öğrencilerin birlikte çalışmasını ve yaşamasının” Gerektiğini belirterek bu hususlara açıklık getirmiş. (2) Enstitü müdürlerine yazdığı mektuplarda da onları aydınlatmış, kötü örnek olmamalarını, örnek davranışlar sunarak disiplin sağlamalarını istemiş. Öğrenci dövülmesine de karşı imiş. Mektuplarında hep bu konuyu işlermiş. Yönetici ve öğretmenlerin eski alışkanlıklarından vazgeçmelerini, akılcı, bilimsel, demokratik bir eğitim ortamını okullarında yaratmasını, oluşturulmasını arkadaşlarından özellikle ister, bu hususları takip edermiş. 1924 doğumlu Alâattin Okyay, ilkokuldan sonra başka bir okula ya da işe girmek için birkaç yıl çırpınmış. İnebolu motorlarında çalışmış. Boşta gezmiş, Kastamonu Gölköy Köy Enstitüsü’ne 16 yaşında kayıt olmuş. Okul ortamından çok memnun kalmış. Fakat iş ortamını beğenmemiş, birkaç arkadaşı ile birlikte okuldan kaçma planları yapmaya başlamış. Bunu duyan Okul Müdürü Ali Doğan Toran; “Sen misin kaçacak olan?” diye sorunca “Evet benim” demiş. Niçin kaçacağını sorunca da “Buraya okumaya geldim. Amele değilim. Üstüm başım kirleniyor” diye cevaplamış. Okul müdürü de “oğlum burası yeni bir kuruluş, herkes kendi binasını yapacak, sonra rahat edeceğiz, yarın sobalar yanacak, sıcak odalarda derslerinizi yapıp çalışacaksınız” diye söyleyince “Ne derseniz deyin kaçarım. Evimizde çok iş var, gider onları yaparım.” Demiş. Müdür cebinden kendisine babası tarafından Arap harfleriyle yazılmış mektubu okumuş. O mektupta babası “Okumayıp cahil kaldığını, yıllarca askerlik yaptığını, enstitü müdüründen oğlunun iyi bir öğretmen olmasını beklediğini, onun okuması için ne isterse yapacağını” söylüyormuş. “Bu okuldan herkes gitse Okyay gidemez. Seni yetiştireceğim. İyi bir öğretmen olup ülkeye hizmet edeceksin” dedikten sonra kütüphaneye bakan Hasan Yılmaz’ı çağırmış “Bu arkadaş kitaplıkta sana yardım edecek, hiçbir işe gitmeyecek” demiş. Okyay’ın o gece kafasında fırtınalar esmiş. Ertesi günü kendisine ilgililerin davranışlarından utanmış. Kısa sürede enstitüye alışmış, iş alanlarına en çok koşan, zor işleri başaran, en büyük sorumlulukları yüklenen bir kişi olmuş. (3) İşte sorumluluk verilerek öğrencileri yönlendirme bu okullarda öncelikli imiş. “Kabul görme” olgusu öğrenciyi daha iyi disiplin etmiş. “Kaçacak olan öğrenciye seni yetiştireceğim, hiçbir yere gidemezsin” diye söylenen babacan bakış ve güven o okullarda başarıyı sağlamış. İsmail Hakkı Tonguç’un, Kepirtepe Köy Enstitüsü Müdürü İhsan Kabatay’a yazdığı mektuptan da kısa bir bölümü yazarak yazımı bitirmek isterim. “(…) Talebeye karşı iyi muamele etme bakımından bütün öğretmenleri yetiştirmek lazımdır. (…) Talebe karşısında genel durumu ile öğretmen bir baba gibi hareket edebilmelidir. (…) Öğretmenleri kaba konuşma, laubalilik, içki içerek talebe karşısına çıkma, adaletsiz hareket etme, kin besleme gibi kusurlardan tamamen sıyrılmış bir hale getirdiğimiz takdirde bu işte muvaffak olabiliriz ve talebeye hakiki öğretmenin örneğini kendi hayatımızla gösterebiliriz. (…)Türlü münasebetlerle toplantılar yaparak öğretmenleri, talebe karşısında doğru, kanaat getirici, sevimli tesirler yapıcı şekilde konuşmaya alıştırmalıyız.” Demiştir. (4) Köy Enstitülerinde çalışan yönetici ve öğretmenleri saygı ile anarım. Bu kurumlar cumhuriyetimizin güleç aydınlık yüzü idi. O kurumlardan yetişen öğretmenler tarafından yetiştirilerek bu günlere geldik. Kısa zamanda ülkemizin aydınlanmasında bu kurumlar çok başarı sağladı. Bu nedenle eğitim tarihimizde bu kurumların yeri büyüktür. Hasan OKURSOY 11 Ağustos 2020 Yelki Kaynak; 1- Umut Yolu, Engin’in Tonguç, Sergi Yayınevi 1984 s.60 2- Tonguç ve Enstitüleri, Pakize Türkoğlu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 7.Basım s.389-390 3- Age. s.389 4- Mektuplarla Köy Enstitüsü Yılları, İ. Hakkı Tonguç, Haz. Engin Tonguç, Çağdaş yayınları Ekim-1976, s.69


ree

ree



bottom of page