ÇOCUKLUK ANILARI ve EĞİTİM
- 9 Eki 2022
- 2 dakikada okunur
Öfkenin incesi kalını olur mu? Öfke öfkedir azı, çoğu olur. Asıl eğitim, öfkelenmeden, bağırmadan günü nakışlamadır.
Antoine de Saint “Belki de gökyüzü insanlardan uzak olduğu için bu kadar güzeldir.” Diye söylemiştir. Suç ve Ceza’da, Fyodor Mihayloviç Dostoyevski ise “Öylesine güzel bu gökyüzü altında bu kadar kötü insan nasıl yaşayabiliyordu?” diye sormuştur.
Eğitim, eğitim, eğitim! İyiden güzelden yana insanı ancak o değiştirebilir. Onda yapılan bir yanlışlık veya eksiklik ileride onarılmaz bir sıkıntı yaratır.
Bir de insanı kazanmanın yolu, sevmekten geçer. Sevginin ve güleç yüzün açamadığı bir kapı yoktur.
Bu dünyada hiçbir şey yoktan var olmaz, vardan da yok olmaz. Doğa bir dengedir. Artı varsa eksi, karanlık varsa aydınlık, çirkin varsa güzel de vardır. Bunları daha çoğaltabilirsiniz. Bilinmeyeni bilimle arayabilirsiniz. Müspet ilimin özü budur. Laboratuvarını kurar, kanunlarını ortaya kor ve ispatlar.
Sonra; Yusuf Atılgan “Aylak Adam” da “Ne yamansınız; dökme kalıplarınızla. Bir şeyi ona uydurmadan edemezsiniz.” Diye söyler.
Bilmem; Yusuf Atılgan beye hak verir misiniz? Bir daha düşününüz. İnsan kendini tartabilir mi? Kendini tanır mı? Ara sıra geriye bakıp davranışlarını yargılayabilir mi?
Yusuf Atılgan’ın “Aylak Adam” daki yazdıklarına yine bir göz atalım. “Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına.
Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez.” Der.
Yusuf Atılgan iyi bir yazar. Yazdıklarında bizi düşündürür, işte böyle güne birden düşer.
Şu zaman dediğimiz sel. Kimleri alıp götürdü, bundan sonra da alacağı belli, insan bekler durur bilmeden o günü.
Turgut Uyar, “Cemal Süreya ölmüş diyorlar ilahi Azrail!.. Cemal Süreya ölür mü hiç!” başlıklı yazısında anlattığına göre; “Cemal Süreya, Dostoyevski okudum, o gündür bugündür huzurum yok.” Dermiş. Onu şiire yönelten Ahmet Muhip Dranas’ın “Kar” şiiri olmuş. Kar şiirini bin kez okumuş. Ezberlesinler diye başkalarının defterine yazarmış. ... “Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam! Uyandırmayın beni uyanamam. Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına, Allah aşkına, gök, deniz aşkına Yağsın kar üstümüze buram buram”
Güzel bir şiirdir “Kar”, şiirin hasını biliyormuş Cemal Süreya, yazmış olduğu şiir ve söyleyişlerinde, bundan ölümsüz olmuş.
Bir tesadüf müdür? Bilmem.
Cemal Süreya aşağıdaki şiiri de yazmış ve 9 Ocak 1990 günü ölmüş.
“Ölüyorum tanrım bu da oldu işte Her ölüm erken ölümdür, biliyorum tanrım Ama ayrıca aldığın bu hayat, fena değildir… Üstü kalsın…”
Diye ayrılışını da önceden şiirinde dile getirmiş.
Uzun yazıları paylaşmak pek ilgi çekmiyor. Bugünkü deneme yazımı, çocukluk anılarına bağlayarak kısa kesmek istedim.
Tarkovski bir makalesinde; “En güzel anılar çocukluk anılarıdır.” Demiş. Rilke de “Çocukluk anıları, mıknatıs gibi insanı çeker.” Diye söylemiş.
Bundan olacak çocukluk anılarına hepimiz daha çok sarılırız. Onları anlatmaktan keyif alırız.
Sağlık içinde yaşayın, düşlerinizde hep çocuk kalın, yaşamı sevin.
Hasan OKURSOY 8 Ekim 2020 Yelki
