ÜNER TURGUT KÜRŞAT
- 18 Ağu 2022
- 2 dakikada okunur
Üner Beyi 19 Ağustos 2020 Çarşamba günü toprağa verdik. Korona (Bulaş) nedeniyle cenazesine katılamadık. Öğrencileri Enis, Erdoğan ve Alt komşusu Fatih bey ile rahmetli öğretmen arkadaşımız Atilla Beyin oğlu Dokuz Eylül Üniversitesi Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Anabilim Dalı öğretim üyelerinden Prof. Dr. Melih Tınal dışında kimse cenazesinde yokmuş. Bu durum beni çok üzdü. Üner’in yalnızlığı içimi acıtıp kavurdu.
Yaşam ne kadar kısa, bir yaşadım bir yaşamadım oluyor bir anda. Her gün bir koşmaca, bir yerden bir yere bir telaş içinde yetiştim yetişemedim derken, gidiyorsun birden.
İnsan emeklilikte özlüyor geçmişi. O günler anılarımızda taşıp duruyor. Bir türlü bırakmıyor bizi.
İnsan bazen dağlara bayırlara çıkıp bir rüzgâr gibi esmek istiyor.
Sonunda herkes yalnızlığını bırakıp gidiyor, doğanın kanunu bu. Bizden önce de böyle olmuş, bizden sonra da devam edip dönüyor bu dünya.
Bir de beklentilerimiz, bizi mutsuz ediyor, bir dikenimiz batıp duruyor. Her yanımızdan sarkar durur o. Hoşgörü, affedebilmek güzel olan bu, bir kırabilsek onu.
Tüm arkadaşlar gibi Üner de gitti. Bir yalnızlığı, bir de gururu bakar durur şimdi. Kimsesizliği bizi kavurur, bırakmaz bir türlü.
Resimler mi? Her biri nerede nasıl çekildi. Şimdi bekler çöpe atılmayı.
Ah! Çocukluk, gençlik nerede? Buram buram tüter, dallarımıza kuşlar konar ve koygun koygun öter.
Yunus ne güzel söylemiş.
“Sular hep aktı geçti Kurudu vakti geçti Nice han, nice sultan Tahtı bıraktı geçti Dünya bir penceredir Her gelen baktı geçti”
Geçmiş günler ne güzeldi. Zil çaldı mı? Bahçe cıvıl cıvıl olurdu. O küçücük alanda, gidip gelirdi öğrenciler ve arkadaşları. Ne hoştu akşamlar. Kimler gelip geçti. Bir güneş gibi her gün sım sıcaktı. Nerede kaldı? O telaşlı halimiz. O sarkan pişmanlıklarımız.
Sevgili öğrencilerimizin, başlarındaki o kavak yelleri, içlerindeki o kıvılcımlar, koşup duran, esip gürleyen gençlik duygusu, o sevecen güleç yüzler.
Ahmet Efendi, Mustafa, Recep ve Gülendam Hanım bir çay söyleseniz. Arkadaşlar bir bir gidiyor, onlar da gitmeden bir daha toplanıp içsek.
Sevgili arkadaşlar, sevgili öğrenciler; içinizde yapılması gereken ne varsa bir an önce yapın. Yarın ya var ya yok. Yaşam kısa, onu keşkelere bırakma, dolu dolu yaşa. Erteleme bugünü yarına. Yarın çok geç. Yaşayacaksan şimdi yaşa. Çocuklar olsun, büyüsün sonra deme. İşte hepimiz kendi yaşamımızı yaşayıp gidiyoruz. Hepimizin bir öyküsü var, gidince onlar da anlatılır. Ertelediklerimiz ve pişmanlıklarımız kapıda sarkar durur.
Dalgınlıklarımız da bekler ıpıslak karşıda. Her zaman bir kuşluk vakti çayı, bir ikindi serinliği olmaz. Gölgemiz mi? güneş gidince o da kayıp olur, akşam çöker, gece boğar. İşte yaşamın özeti; doğarsın ve bir gün gidersin. Ardından öldü derler.
Gabriel Garcia Marquez sen yine de yaz dur. Çocuklara kanat ver. Biz yaşlılara da ölümün unutma ile geldiğini söyle dur.
Benim de gidenler için yazdığım şiirler var. Şimdi ağlar durur onlar. Bir bulutun ağladığını, bir kuşun bir zamanlar uçtuğunu söyler. Dağ eteklerine bıraktığım sağ taşlarım da var. Defterlerimin arasında kuruttuğum çiçeklerim artık kokmazlar. Bana küskün bakarlar. Bir gülüşün kırıklarından seslenir onlar
KÜSER KADER
Bir dağ uğultusunda Bir acı mırıldanıp koşar Gün konuşur avluya düşer Sabah kuşların sesinde taşar
Çığlık kopar yalnızlıktan Zaman seni de uğurlar Bir sel kopar uzaktan Kaçılmaz ondan
Bu ömürde Yaşadık ne umduk Sonunda ne bulduk Neler saklayıp durduk
Yapraklar da çiçekler de Yele kapılır gider Solar her gün Küser kader
Dünya iki kapılı bir han Birinden girersin Diğerinden çıkarsın Bazen olmaz uğurlayan
Hasan OKURSOY 20 Ağustos 2020 Yelki



