top of page

GÜNLÜĞÜM;

21 Kasım 2018 Çarşamba;

Bülent’in başına gelenler sıradan bir olay değilmiş. İsim benzerliği nedeni ile başına gelenleri anlatınca şaşırdım. İsim ve soyadı benzerliği bazen sıkıntılar yaşatırmış. 12 Eylül darbe sonrası, Akşam Ticaret Lisesinde, hizmetli Mustafa, “hocam sizi okula gelen sivil giyimli altı polis sordu, akşam gelir dediğimde de o zaman akşama geliriz deyip ayrıldılar” demiş. Bülent, polislik bir işim yok ama olay nedir? Diye meraklanmış. Akşam dersler başlar başlamaz Mustafa'nın söylediği polisler yine gelip “Sizin yarın ağır ceza mahkemesinde davanız var, sizi karakolumuzda bu gece misafir edeceğiz ve sabah mahkemeye götüreceğiz” demişler. Meraktan neden diye sorduğunda, polisler “siz terörist diye aranıyorsunuz” diye cevaplamışlar. Polisler; ”Dersler bittikten sonra birlikte karakola gideriz” diyerek okulda beklemeye başlamışlar. Bir ara Bülent babasına haber vermek istemiş, o zaman evlerinde telefon olmadığından, bakkalı aramış, oda “biraz önce burada idi, gidip çağırayım” demiş. Babasına telefonda durumu anlatmış. Babası emekli doktormuş, başından da çok olay geçtiği için hukuk bilgisi iyi imiş, hemen okula gelmiş. Dersler bittikten sonra Basmahane karakoluna polislerle birlikte gitmişler. Karakola vardıklarında, amir kendisine sert çıkışarak bağırmış. Babası hemen müdahale ederek; “Yarın sizi içişleri bakanlığına telgrafla şikayet edeceğim, bir kamu görevlisine nasıl bağırır ve hakaret edersiniz?” demiş. Komiser babasının davranışından ürkmüş olacak ki, daha sonra “yarın sabah gelin” diye onları eve göndermiş. Bülent “ismim bir teröristle benzer olması nedeni ile aranmışım” dedi. Kimliğini falan gösterse de fayda etmemiş. Ertesi gün polisler ile birlikte bir taksi tutup mahkemeye gitmişler. Hakim kendisini dinlemeden “yaz kızım” der demez “hâkim bey ben bu terörist değilim, bak elimde kimliğin var” dediğinde; hâkim öğretmen kimliğine bakmış,” başka var mı demiş?” nüfus cüzdanını vermiş, “daha başka var mı?” Diye sorunca içeride dinleyici olarak bulunan babası “iki kimlik tespitinden sonra hukuken üçüncü sorulmaz” diye çıkışmış, hâkim babasına dik dik bakmış ve “haklısın” demiş. Bülent buna rağmen “var” diyerek evlilik cüzdanını da göstermiş. O teröristin kendisi olmadığını tespit ettirdikten sonra mahkemeden babası ile ayrılmış. Bülent, olayları daha sonra değerlendirmiş ve Akademi birinci sınıfta yaşadığı bir olay aklına gelmiş. Akademide o zaman pasolar beş liraya alınırmış. Bu işlerin başı olan üçüncü sınıf öğrencisi; kendisini uzun saçlı ve blucinli görünce “bu diskoteğe gider, bundan elli lira alacaksınız” demiş. Bülent de “akşama kadar turistik eşya ve halı satan mağazada çalışıp akşam okula geliyorum. Diskoteğe gitmeye zamanım mı var?” deyince sorumlu öğrenci Bülent’in kimliğini eline almış ve bakmış, kendisine dönerek “isim ve soyadımız aynı imiş adaş” demiş “bundan da beş lira alın” diyerek, Bülent'e kimliğini vermiş. Daha sonra bu öğrenciyi Bülent hiç görmemiş, hatta kaydı silinmiştir, diye düşünmüş. Düşündüğü gibi bu öğrencinin olaylara karıştığı tespit edilmiş ve okuldan ilişiği kesilmiş. Kendisiyle isim benzerliği olan öğrenciden dolayı bu olay başına gelmiş. O zaman sıkıyönetim varmış, dolmuşta, pakta ve yolda aramalar yapıldığında bu durum tekrar başıma gelir diye düşünmüş. Okulda milli güvenlik derslerine gelen binbaşıya durumu anlatmış. O da ege ordu komutanlığındaki bir istihbarat subayına kendisini göndermiş. İstihbarat subayı kendisini dinledikten sonra askeri başsavcıya yollamış. Başsavcı kimliğine bakıp, doğum yerinin Kırşehir olduğunu okuyunca “Ali Dinçer’i tanır mısın” demiş. “İsmini duyarım, hemşehrimiz, kendisini tanımam” diye cevap vermiş. “Biraz sonra buraya gelecek” diye söylemiş. Kimlikteki babasının ismini görünce de “baban benim okul arkadaşım, şimdi nerede?” diye sorunca “Buca’da oturduğunu” söylemiş, Telefonunu istemiş, o zamanlar müracaat edilince hemen telefon verilmediğinden, “müracaat ettik, bekliyoruz” demiş. “O doktordur, hemen müracaat etsin verirler” diye söyleyince, “söylerim” demiş. Başsavcı; “Onun ismi deli doktordur” diye gülümseyerek söylenmiş. Sekreterine ismimi vererek araştırıp bilgileri getirmesini istemiş. “ O da “bizde arananlar listesinde yok” diye cevaplayınca, “Emniyet müdürünü telefonla arayın ve bana bağlayın” demiş. Telefonda hoş sohbetten sonra “benim arkadaşımın oğlunu terörist diye arıyormuşsunuz” diye müdüre takılmış. O da bize gönderin bakalım araştıralım diye söylemiş olmalı ki Bülent’i emniyet müdürlüğüne göndermiş. Emniyet müdürü kayıtları araştırıp bulduktan sonra kendisine “fotoğrafın var mı?” diye sormuş. Cüzdanından fotoğrafı çıkarıp vermiş. Bir kağıda “terörist olmadığını belirten” bir yazı yazıp fotoğrafı da mühürleyip imza işleminden sonra, kendisine bu yazılı belgeyi vermişler. On beş gün sonra bir polis kendisini yeniden okulda aramış. Emniyet müdürlüğündeki ilgililer o verdikleri belgeyi iade etmesini istemişler. O zaman “yine ararlarsa durumu nasıl izah ederim?” diye ilgililere sorunca, “haklısın” demişler ve kağıdın arkasına “bu kağıttaki bilgileri, verilen kişiden başka kimse kullanamaz” şeklinde bir şerh düşüp mühür ve imza işleminden sonra yeniden o kağıdı kendisine iade etmişler. Meğer ‘ya bu kağıdı o teröriste verirse, o da yurt dışına kaçar’ diye şüphelenmişler ve bunun için kendisini tekrar çağırmışlar. Bülent başından geçen bu olayları tekrar hüzünlenerek anlattı. Hatta “bunları yazarım” dedim. “Hasan abi yaz” dedi. Ben de yazdım. Hasan OKURSOY



3 görüntüleme0 yorum
Post: Blog2_Post
bottom of page