top of page

GÜNLÜĞÜM;

14 Ocak 2007 Pazar;

Özdemir İnce, 14 Ocak 2007 tarihli Hürriyet Gazetesindeki yazısında, Nazım Hikmet’i anlatır;

“Son on gün içinde üçüncü kez Nâzım Hikmet yazılarıma giriyor. Çünkü onun hayatının, duruş, davranış ve tepkilerinin bir denek taşı olduğunu düşünüyorum. O, cumhuriyet döneminin bütün ‘gerçek’ Marksistlerini, komünistlerini, sosyalistlerini de temsil ediyor. Bu insanlar devletin düzenini, rejimini değiştirmek istediler, statükoyla, düzen partileri ve iktidarlarıyla mücadeleye girdiler. Dönemin antidemokratik yasaları tarafından cezalandırıldılar, yıllarca hapis yattılar; antidemokratik yasaların zalim uygulayıcılarının işkencesinden geçtiler; polis tarafından izlendiler, işsiz kaldılar, aileleri aç ve sefil oldu; istikballeri ve ocakları söndü. Zaman karabasan gibi çöktü üzerlerine. Ama hiçbiri Cumhuriyete, ulusa, halka küsmedi, hiçbiri Cumhuriyet ve ulus aleyhine bulunmadı, kimseye şikayet etmedi. Yüksek bilinç düzeyleri devlet ile hükumetin siyaset ve uygulamalarını birbirinden ayırmayı başardı. Çoğu, işkencecilerini bile bağışladı.”

Diye yazarak, Nazım Hikmet’i anlatmış. Bu bakımdan günlüğüme Sayın Özdemir İnce’nin yazısındaki bu bölümü aldım.

Mehmet Fuat “Duyumsanmayan Karanlık” adlı denemelerinde “Nazım Hikmet’in en kapsamlı yaşam öyküsünü Kemal Sülker yazdı” diyerek. “Silahlı bir eylemci olmadığını, sözcüklerin kurşun sayıldığı bir ortamda yaşadığından, düşünceleri için yargılandığını, yenileceği belli bir kavgada direndiğini, bu konuda yakın arkadaşlarının uyarılarına uymadığını ve yıllarca ceza evinde yattığını” belirtir.

Bir zamanlar, yasaklı ve sansürlü bir şairdir. “Yazdıklarım dünyanın dört bir yanında okunur, kendi ülkemde güzel Türkçemle yasak.” Diye söylenerek üzüntüsünü açıklar.

Nazım Hikmet, “Ben Türk Dilinin şairiyim, hayatımı buna adadım” derken Türkçeyi çok sevdiğini belirtmiştir. “Bir köylü, nasıl öküzünü, bir Marangoz testeresini severse ben de memleketimi ve ülkemi, Türkçemi öyle sevdim” derken de bu sevgisini şiirlerinde dizelere döker.

Davet şiirinde; “Dörtnala gelip Uzak Asya’dan /Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan/Bu memleket bizim” diye söylerken de vatan ve memleket sevgisini farklı aktarır.

Ölmeden önce de; “Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü,/ -öyle gibi de görünüyor- /Ölürsem kurtuluştan önce yani,/ alıp götürün/ Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni/ ve de uyarına gelirse/ tepemde bir çınar ağacı olursa/ taş maş da istemem hani…” diye söylerken de ülkemizden uzakta vatan ve toprak sevgisini bir farklı dile getirir.

Fakat; Şairimizin mezarı ülkemize getirilmemiştir. Bazı köylerimizde bir çınar altına kurgulanan mezarında, şairimiz vasiyetine bağlı anılır.

Nazım Hikmet, Türkçe'mizi şiirlerinde ve yazılarında çok iyi kullanmıştır. Bütün şiirleri, şairler için yol gösterici olmuştur. “Memleketimden İnsan Manzaraları” kurtuluş savaşımızı ve Kuvayı milliye ruhunu çok iyi anlatır. Türk Edebiyatının önemli bir şairidir.

Aşk Mönüsü şiirinde de; “...Beni unutma /Ah! Saklı gülüm/Sen hem zor hem güzelsin/Şiirlerimin ılıklığında açılmalısın/Sana burada veriyorum hayata ayrılan buseyi/Sen memleketim kadar güzelsin/ Ve güzel kal” diye memleketimizin güzelliğini yine vurgulamıştır.

MEMLEKETİM

"Memleketim, memleketim, memleketim,

Ne kasketim kaldı senin ora işi

Ne yollarını taşımış ayakkabım,

Son mintanın da sırtımda paralandı çoktan,

Şile bezindendi.

Sen şimdi yalnız saçımın akında,

enfarktında yüreğimin,

alnımın çizgilerindesin memleketim,

memleketim,

memleketim…"

Bu şiiri de ne zaman okusam, bestelenen şarkısını dinlesem, memleketine hasret gittiğini daha iyi anlarım.

Hasan OKURSOY



3 görüntüleme0 yorum
Post: Blog2_Post
bottom of page