top of page

YOLLAR-38

İSMET İNÖNÜ

“Bir erkeğin ağlayışıdır” denen ve insan sesine en yakın sesleri veren viyolonsele karşı İsmet İnönü’nün özel bir ilgisi varmış. Bu nedenle de parmaklarının katılaştığı ve çalmanın zorlaştığı bir yaşta; 50 yaşında viyolonsel dersleri almaya başlaması benim ilgimi çekti. İlk dersini, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın viyolonsel sanatçılarından Edip Özsezen’den almış. İkinci öğretmeni ise Hitler Almanya’sından kaçan ve Türkiye’de viyolonsel ekolünün temelini atan David Zirkin imiş.

İsmet İnönü’nün viyolonsel dersleri bir yılı aşkın sürmüş. O yaşta ve ayırabildiği kısıtlı zaman içinde viyolonsel çalmayı öğrenmesi elbette ki mümkün değilmiş ve bunu kendisi de biliyormuş. 50 yaşından sonra bir müzik enstrümanı çalınamayacağını söyleyenlere:

“Ben de biliyorum bu yaştan sonra çalgı öğrenemeyeceğimi. Ama parmaklarımın tellere teması, tellerin titreşimini hissetmek, bu şekilde ses tonlarının çıkışını anlamak beni çok mutlu ediyor.” Diye cevap vermiş. (1)

Başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ile şehitlerimizi kurtuluş savaşımızın kazanılmasında paylarının ne kadar büyük olduğunu okuduğum kaynak eserlerde bir daha öğrendim. Bunları araştırırken İsmet İnönü’nün müzik ile olan yakınlığını da öğrendim.

Soner Yalçın, “Klasik Batı Müziği’ne tutkulu devlet adamı” başlıklı yazısında bu konuya değinmiş. Ahmet İzzet Paşa’nın emrindeki subaylar arasında, Türkiye’nin gelecekte Genelkurmay Başkanlığı’nı yapacak Salih Omurtak, Başbakanlık görevinde bulunacak Rauf Orbay, Milli Savunma, Milli Eğitim bakanlıkları yapacak Saffet Arıkan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, "İkinci Adam" İsmet İnönü gibi seçkin subaylar varmış.

Yemende ve Trablusgarp’ta yenilgiye uğrayan Fransızlar ve İtalyanlar işlerini yarıda bırakıp eşyalarını satarak ülkelerine dönerken, sattıkları eşyalar arasında bir gramofon ile plaklar da olmuş, bu gramofon ve plaklar, İsmet İnönü’nün de bulunduğu genç Osmanlı subaylarının müzik hayatlarını derinden etkilemiş. İsmet İnönü hatıralarında;

"Yemen’de müzik ihtiyacına derin hasretler içinde olduklarını, Gramofonun bulunmaz bir nimet gibi geldiğini, Akşam karargâhtan yattıkları yere geldiklerinde, hep beraber gramofon başına koştuklarını, plakları tecrübe ettiklerini, Senfoni, arkasından opera, serenat gibi parçaların gürültüsüne dayanamayarak makinayı bıraktıklarını, ertesi gün yine tecrübeye devam ettiklerini, yavaş, yavaş alışkanlık olduğunu, hayatına batı musikisi terbiyesinin Yemen’de bu şekilde girdiğini” anlatmış. (2)

İşte “Bir erkeğin ağlayışıdır" denen ve insan sesine en yakın sesleri veren viyolonsele karşı, özel bir ilgisi Yemen’de böyle doğmuş. Savaş içinde geçen hayatında Yemen’deki bu Müziğe olan ilgisi daha sonra zafer kazanılıp Cumhuriyet kurulduktan sonra da devam etmiş, Soner Yalçın ilgili yazısında bu durum daha ayrıntılı aktarılmış.

Bu konuyu burada bırakıp, İnönü’nün kurtuluş savaşımızdaki rolünü ve çektiği sıkıntıları kısaca okuduğum kaynaklardan yine alıntılar yaparak yazdım.

Birinci ve ikinci İnönü zaferleri öncesi yurdun durumu ve cephelerde sıkıntı çok kötü imiş, bu nedenle İnönü zaferleri tüm orduda sevinç yaratmış.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Batı Cephesi Komutanı İsmet Bey’e çektiği telgrafta bu durum açıkça dile getirilmiş.

İsmet İnönü’nün 1 Nisan 1921 tarihinde Metristepe’den gördüklerini aktararak… “Bozüyük yanıyor. Düşman binlerce ölüsüyle doldurduğu savaş meydanını silahlarımıza bırakıyor.” Diye çektiği telgraf okununca herkes sevinç içinde parlamış ve Mustafa Kemal ayağa kalkıp Hamdullah Suphi Bey’e dönerek “Hamdullah Suphi Bey, Bu zaferi herkesten önce siz bize verdiniz. Bir kutlama telgrafı yazınız demiş ve Mustafa Kemal adına aşağıdaki telgrafı kaleme almış.

İnönü Savaş Meydanında Metristepe de Batı Cephesi Kumandanı İsmet Bey’e,

“Bütün dünya tarihinde, sizin İnönü Meydan Savaşlarında yüklendiğiniz görev kertesinde ağır bir görev yüklenmiş kumandanlar çok azdır. Ulusumuzun bağımsızlığı ve dirimi, dahice yönetiminiz altında onurla görevlerini gören kumandan ve silah arkadaşlarınızın kalp ve yurtseverliğine büyük güvenle dayanıyordu. Siz orada yalnız düşmanı değil, ulusun (makûs) talihini de yendiniz. İstila altındaki mutsuz topraklarımızla beraber bütün yurt bugün sınırlarına dek zaferimizi kutluyor. Düşmanın kaplama hırsı, ‘azim ve himmetinizin’ yalçın kayalarına başını çarparak parçalandı. Adınızı tarihi övgüler kitabesine yazan ve bütün ulusu hakkınızda sonsuz minnet ve şükrana sevk eden büyük gaza ve zaferinizi kutlarken, üstünde bir şeref meydanı seyrettirdiği gibi ulusumuz ve kendimiz için yükselme parıltısıyla dolu bir gelecek ufkuna da baktığını ve egemen olduğunu söylemek isterim. Mustafa KEMAL”

Diye çekilen telgrafta bu başarıyı kutlamış (3)

Turgut Özakman kendisi ile yapılan bir söyleşide: “Savaşın kışın olduğunu, 11 Ocak’ta bittiği ve savaşın yeni kurulmakta olan bir ordu ile yürütüldüğünü, Üstelik İnönü çevresinin kara ikliminin hüküm sürdüğü bir yer olduğunu, askerin bir kısmının ayaklarının çıplak olduğunu, çarığı olanların çorabı olmadığını, üstlerinde bir mintan bulunduğunu, kaputu olanların çok az olduğunu, tüfeklerinin kayışının bulunmadığını, iple bağlandığını, fişeklerini koydukları bir torbalarının olduğunu” açıklayarak böyle bir ordunun elinde biraz topun bulunduğunu, karşısında ise Yunan Kolordusunun bulunduğunu, her ne kadar bir keşif taarruzu diye açıklamış olsalar da İnönü mevzilerinde yerleşmiş olan Türkleri geçseler niyetlerinin Eskişehir’e kadar işgal taarruzu niyetlerinin olduğunu” belirterek İnönü savaşının çok önemli olduğunu söylemiş. (4)

Bu savaş sonucunda, tüm devletler Türk milletinin gücünü görmüş. Ayrıca düzenli orduya olan güven 2. İnönü Savaşı ile daha fazla artmış. Hiçbir baskı görmemesine rağmen İtalya, birliklerini Anadolu'dan çekmeye başlamış.

Zaferlerimiz içinde Sakarya zaferinin de önemi büyüktür. Bu zafer kazanılmasa 30 Ağustos büyük zaferinin kazanılması daha zor olurmuş.

Birinci İnönü zaferinin sonucunda, Türk ulusunun varlığı ve savaş gücünün tükenmediği kanıtlanmış, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin yurt içinde ve dışında saygınlığı artmış. Ayaklanma odakları söndürülmüş, ülkeye yasalar egemen olmuş. Devlet kuruluşu işlemeye başlamış, vergi toplanması, asker alma işleri yoluna girmiş. Milletin orduya güveni artmış. Ankara hükümetinin saltanat hükümetinden üstün olduğu ortaya çıkmış. (5)

İkinci İnönü zaferi sonucunda ise; bu zaferde stratejik savunma ilkesi uygulanmış, derinliğe önem verilmiş ve mevzie giren düşmana hemen karşı taarruzlar yapılmış. Milli hükümetin varlığı bütün Avrupa devletlerince resmen olmasa bile kabul edilmiş. Avrupa ülkelerince, İngiliz ve Yunan politikasına karşı güvensizlik ve muhalefet başlamış. Ordu mensuplarına güven gelmiş. Fransızlar Zonguldak’tan, İtalyanlar da güney Anadolu’dan çekilmek zorunda kalmışlar. Sovyet Rusya ve Afganistan gibi dost devletlerde büyük bir memnunluk duyulmuş ve bu durum resmen Türk Hükümeti’ne bildirilmiş. (6)

İsmet İnönü bu zorlu kurtuluş savaşı günlerinde gerek öncesinde gerek savaş sırasında ve sonrasında da çok sıkıntılar çekmiş.

Oğlu İzzet doğduğunda İzzet Paşayı çok sevdiği için onun adını oğluna vermiş. İzzet, üç aylık olduğu günlerden birinde ikindi vakti Süleymaniye’deki evde İsmet Bey giyinmiş, Ahmet İzzet Paşa’yı ziyarete hazırlanırken, O sırada Saffet (Arıkan) Bey eve gelmiş. Miralay İsmet Beye evin selamlık kısmına arkadaşının yanına gelerek” Seni Ankara’dan Mustafa Kemal çağırıyor. Hazır mıyız?” diye sormuş. İsmet Bey hiç duraklamadan” Hazırım, hemen hareket edelim” diye cevap vermiş. Mevhibe Hanım’a veda edip babasının evine elini öpmeye gitmiş. Babası evde yokmuş, annesinin elini öpmüş. Mevhibe ve İzzet’i kucaklayıp, üzerini bile değiştirmeden bir palto, kalpağı, harita bir de şemsiyesini almış. Evden çıkıp gitmiş.

Yıllar sonra Mevhibe Hanım” Arkasını dönüp bir defa bile bakmadı” diye “İsmet Bey için vatan hizmeti her zaman öncelikli olmuştu” diyerek o günleri anlatmış.

Millî Mücadele başladığında, İsmet Bey 36 yaşında Garp Cephesi Kumandanı ve Genelkurmay Başkanı olmuş. İstanbul’da Millî Mücadelecilerin işi zorlaşmış. Evlere baskınlar yapılıyormuş. Anadolu’ya geçenler hakkında sorular sorulurmuş. İsmet Bey’in babası Hacı Reşit Efendi gelini için telaşlandığından, hep birlikte Anadolu’ya geçmek ve Malatya’ya gitmek için Samsun’a götürecek vapura binmişler, kırk günlük bir yolculuktan sonra Malatya’ya gelmişler. (7)

İsmet İnönü'nün babası Hacı Reşit Bey "28 Eylül 1920'de Malatya'da vefat etmiş. İsmet İnönü, bu haberi almış fakat çetin gelişmelerin olduğu bir zaman diliminde" Ankara’dan ayrılıp babasının cenazesine gidememiş. (

İzzet iki yaşına yaklaştığında hala başını tutamayan ve yürüyemeyen bir çocukmuş. Mevhibe çocuğun hastalığını İsmet İnönü’den saklamış. Bu arada İnönü Savaşları devam ederken, İsmet Bey Malatya’ya gidip gelenlerden İzzet’in hastalığını öğrenmiş, telaşlanarak Talas hastanesinden bir doktoru eve yollamış. Doktor bebeği muayene etmiş, kederli anneyi yatıştırmış. Ama kısa bir süre sonra sarı bukleli saçlı İzzet hayata gözlerini yummuş. Mevhibe, çarpışmaların son süratle sürdüğü bu dönemde haberi İsmet Bey’den yine saklamış. Sakarya Meydan Muharebesi kazanıldıktan sonra İsmet Paşa Garp cephesi karargahını Akşehir’e nakletmiş ve 1922 yılının bahar aylarında bir telgraf çekerek Mevhibe ve annesini Konya’ya çağırmış. Karı kocanın iki yıllık aradan sonra görüşmesi hem sevinçli hem de üzüntülü olmuştu. İsmet Paşa oğlunun öldüğünü yolda emir subayından öğrenmiş. (9)

Alev Coşkun, “Asker İnönü” kitabında, Hacı Reşit Bey'leri Samsun’a götürecek vapur konusunu daha ayrıntılı yazmış.

Kurtuluş savaşı öncesi tüm Anadolu’da olduğu gibi İstanbul’da da durum çok kötü imiş.

İsmet Paşa, Genel Kurmay Başkanı olarak bir yandan Atatürk’e yardım ediyor, isyanlarla uğraşıyor, gizli oturumlarda Milletvekillerine gerekli açıklamalarda bulunuyormuş.

Bu günlerde İstanbul Divanı Harbi , yokluklarında Kuvayı Milliciler hakkında idam hükmü vermiş. 11 Mayıs 1920 de Mustafa Kemal, Ali Fuat Cebesoy, Kara Vasıf, Dr. Adnan Adıvar, Hali Edip, daha sonra da Fevzi Çakmak ve ismet Bey idam cezasına çarptırılmış.

Ailenin Süleymaniye Mahallesindeki evi basılmış, evdekiler rahat bırakılmamış, Mevhibe Hanım, tedbir bakımından öncesinden İsmet Beye ait tüm belge ve dosyaları yakmış.

Aile bireyleri bu nedenle Malatya’ya göç etmeye karar vermişler. Seyahat boyunca baba Reşit Bey kendisini Malatya’da bir tüccar gibi göstermiş ve aile bireyleri kesinlikle İsmet Bey’den söz etmemişler. Aile, Malatya’ya geldikten 40 gün sonda ilk kaybını vermiş. Önce Hacı Reşit Bey vefat etmiş, bir süre sonra da Albay İsmet Bey’in ilk oğlu İzzet da kaybedilmiş. Torun İzzet Hacı Reşit Bey’in mezarının yanına gömülmüş. İsmet İnönü'nün babası Hacı Reşit Bey "28 Eylül 1920'de Malatya'da vefat ettiği haberini almış fakat çetin gelişmelerin olduğu bir zaman diliminde Ankara’dan ayrılıp babasının cenazesine gidememiş. " (10)

Yollar yazı dizimde bugün de İsmet İnönü’nün kurtuluş savaşındaki sıkıntılarını, kaynaklardan yararlanarak ve alıntılar yaparak kısaca yazmak istedim. Büyük kahramanların yaptıkları böyle bir iki sayfada anlatılamaz. Onlar tarihte saygın yerlerini almışlardır. Yaptıkları kitaplara ne kadar anlatılsa bile sığmaz. Çünkü bize hayatlarını hiçe sayarak bu vatanı bırakmışlardır. Bu duygular içinde başta Mustafa Kemal Atatürk ve Silah arkadaşları olmak üzere tüm şehitlerimizi, kahramanlarımızı, kayıplarımızı rahmet, minnet ve saygı ile anıyorum. Huzur içinde uyusunlar.

Hasan OKURSOY 15 Eylül 2021 Yelki


Kaynak; 1- İsmet İnönü Vakfı web sitesi, arşivi 2- Soner Yalçın, Klasik Batı Müziği’ne tutkulu devlet adamı, 30 Aralık 2007 tarihli Hürriyet Gazetesi. 3- Hasan İzzettin Dinamo, Kutsal İsyan 5. Cilt Kurtuluş Savaşının gerçek Hikayesi,

Tekin Yayınevi Ekim-2020, s. (444-445). 4- Turgut Özakman ile 23 Aralık 2011 tarihli 1. İnönü Savaşı üzerine söyleşi, İsmet İnönü Vakfı web sitesi, arşivi. 5- Emekli Albay Cihat Akçakayalıoğlu, Atatürk (Komutan, İnkılapçı ve Devlet Adamı Yönleriyle), Ankara Genel Kurmay Basımevi-1988, 2.baskı, s. (327-328). 6- Age. s.(342-343) 7- İsmet İnönü Vakfı web sitesi “İzzet” bölümü. 8- Alev Coşkun, Asker İnönü, Kırmızı Kedi Yayınları, 1.basım Kasım-2018, s.316. 9- İsmet İnönü Vakfı web sitesi “İzzet” bölümü. 10- Alev Coşkun, Asker İnönü, Kırmızı Kedi Yayınları, 1.basım Kasım-2018, s. (313-319).



3 görüntüleme0 yorum
Post: Blog2_Post
bottom of page