top of page

YOLLAR-46

UZAKLAR


Uzakları nasıl anlatayım size, ne kadar güzeldir uzaklarda sizleri düşünmek. Bir de ekimde iskeleye uzanan güneşli bir günde, bir külah kavrulmuş kestane alıp sizi hatırlamak. Umudum benden önde, gurbet deyip geçme, bir akşam olmaya görsün, hüzün çöker içine, çiçek mi kalır aklında. Dışarda bir sağanak, ıslanır yalnızlığın ve bıraktıkların, öyle acır ki içinde. Yine de saklanır uzaklar bende. Sessizliğimde, biraz gözyaşı, yalnızlık, bir de yazdıklarım. Hep çocuk olsa insan, yollar tozlanıp dursa,, gülüşleri sağa sola dağılsa. Ne güzeldir, açılan mektubun sesinde, umudu soluk soluğa okumak. Ağustos bitti bitecek, eylül sap sarı ellerimizde bize seslenecek. Benim güzel ülkemde; Fikret Mualla dostlarının tavsiyesine uyarak, hapse atılmamak için bir süre Neyzen Tevfik ile birlikte Bakırköy Devlet Hasta hanesinde yatmış ve deli raporu almış. Abidin Dino arkadaşı hakkında; “otuz yıllık dostluğumuzda delilik ile ilgili bir davranışına rastlamadım” demiş. Bir gün bile ülkesine dönme umudunu yitirmeyen Fikret Mualla ömrünü Paris’e gömmüş. Yedi yıl sonra 1974’de, Karaca Ahmet mezarlığına defni sağlansa bile ona olan borç ödenebilir mi? Abidin Dino’nun “Gören Gözle Fikret Mualla” kitabını okumanızı tavsiye ederim. Ülkemde o anlatılan yaranın hala acısını duymaktayım. Şair Ece Ayhan, “bir eli yağda, bir eli balda olan insanlardan hiç bir şey olmaz” diyor. Doğru bir tespit, Cemal Süreya, Sezai Karakoç ve Ece Ayhan yatılı okullarda okumuş ve fakir aile çocukları imiş. Fakat cesur ve yürekli imişler. Ece Ayhan o sözü bunun için mi söylemiş? Arkadaşımıza üç dört günlük bakım ve sulanması için verdiğimiz çiçek saksılarını geri aldığımızda, diplerinde boru çiçeklerinden koparılmış iki çiçeğinin sokulmuş olduğunu gördük. “Ne güzel çiçek açmış” dediğimde. Güldüler, sonradan bunu anlattıklarında bastım kahkahayı. Dedim ya gülmeyi yaratmak farklı bir olay. Gülmesini bilen ve sebep olanlar için ne söylenir. Teşekkür edilir ancak. Gün ne anlatır? Okuduklarını aynasında süzüp size getirir. Salah Birsel’in “Kurutulmuş Felsefe Bahçesi” deneme kitabında yer alan, “Beyaz Balina Beyazı” başlığındaki deneme yazısını okumalısınız. Denizden korkmayanların bile nasıl korktuklarını, deniz kültürünü, cesareti ve korkuyu yenme ile mücadeleyi anlatır. Sonunda; “Beyaz balina beyazı, insanın içinde bir yerlerdedir” der. Charles Baudelaire “İnsan ve Deniz” şiirinde de;

Haz duyarsın sulardaki aksine dalmaktan; Gözlerinden, kollarından öpersin ve kalbin Kendi derdini duyup avunur çoğu zaman, O azgın, o vahşi haykırışında denizin.

Diye söyleyerek denizin insanı çektiğini çok güzel anlatır.

Oysa öyle midir deniz? Bir bakmışsın dalgalı, bir bakmışsın durgun hep konuşur kıyılarında hüzün ve umut. Deniz içindekileri tek tek atar bir gün, kıyısı bıraktıklarının fotoğrafıdır. Bir ölmeye gör. Balık olursan yaşarsın içinde her gün. Kıyısında, çakıllara bir bak yılların gel gidinde, sana nasıl pürüzsüz bakar. Bir düşün. Denizi kıyıları durdurur tek. İçinde vardır bir masal, anlatmasını bilirsen öykülerin çoksatar. Fırtınada martılar yine aldırmaz, üstünde uçar. Neden bilmem? Her şey denizde küçülür. Her şey ona akar. İnsan gördüğü yüzleri unutmaz, izi kalır onda. Gün gelir hatırlamaz sansan da uğuldar bakış, düşer gölge. İnler eylül. Nasıl unutur insan yanık otları ve közünde ışıldayan sonbaharı. Her gülüşün ardında pırıl pırıldır yaşam. O zaman sanma ki olur akşam. Gün doğar, ışıl ışıldır her yan. Ne olur umudu kurutma, ona sarıl. O giderse bir gün, her yer viran olur. İnsan yaşaya yaşaya öğrenir, unutursa yerini yenileri alır. Bir okuldur her yer, öğrenmesini bilirsen korkma, yürü, koş hep, mutlu ol yeter. Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar” romanını okumaya başladığımda, sıkıldım ve beğenmedim, o zaman bu romanın tekrar tekrar okunması gerektiğini ve daha iyi anlaşılabileceğini günlüğüme yazdım. Zaman zaman da bu düşüncemi uyguladım, fikrim değişti, güzel bir roman iyi bir yazar olarak Oğuz Atay’ı ve romanını değerlendirdim. Selim’in ardından; “…Beni bıraktığı yerde kaldım: öğrencilikte, yaşadığım yerde… Onu ilk görüşümü çok iyi hatırlıyorum. Şu anda aramızda olsaydı, bunu duyduğu için ne kadar sevinirdi. Arkadaşlarının, onunla yaşadıkları her olayı hatırlamalarını isterdi: çünkü o hiç unutmazdı. Gezilerde bir kenarda durur, dalgın dalgın dolaşırdı. Konuşurken başını kaldırmaz, yalnız kendi söylediklerine önem verdiği sanılırdı. Belki kendi de fark etmezdi seyrettiğini, dinlediğini. Durmadan insanların peşinden koşardı; gene de sanki yalnız kendisiyle ilgiliydi.” (Sayfa;358) Diye Selim’i bu duygularla anlatması mükemmeldi. Bunun gibi daha çok altı çizilmesi ve not edilmesi gerekli satırlar var. İyi bir Roman, bilgi ve kültürümü de zenginleştirdi, kütüphanemde bulunduğu için mutluyum. Zaman zaman yine kütüphanemden “Unutulmayanlar” ı alıp okuyacağım

Hasan OKURSOY 11 Eylül 2018 Yelki




7 görüntüleme0 yorum
Post: Blog2_Post
bottom of page