top of page

YOLLAR-39

AYDINLIKTIR İNSANI İLERİYE GÖTÜREN, UMUT VEREN


İnsan gölgesinden kaçabilir mi? Güneş ve ışık kayıp olursa ne gölge kalır ne kendisi. Aydınlıktır insanı ileriye götüren, umut veren.

Aydınlanmanın bir yolu da kitaplardan geçer. Zaman zaman sorarız. “Hangi kitapları almalı ve çocuklarımıza vermeliyiz?” Diye. Bazen de “ne okusam” diye söyleniriz.

Kitaplar sayesinde, yazar gibi biz de hayaller kurarız. Belki gider bir ağacın gölgesinde çayımızı yudumlarız. Okuyan insan, yanlışı ve doğruyu görür.

Yürürken ayağına takılan bir taş hakkında düşünceler üretir.

Hala kitaplardan kopamıyorum. Bundan olacak kitap almaya da devam ediyorum.

İnternet ortamında sipariş ettiğimiz son (9) kitap geldi. Dilek Livaneli’nin “Bir Dilek Yetmez” kitabı da gelenler içindeydi, okumaya başladım, bir türlü elimden bırakamadım ve bugün bitirdim. Reşat Nuri Güntekin’in “Yeşil Gece”, "Miskinler Tekkesi" ile Bohumil Hrabal’ın “Gürültülü Yalnızlık”, Adil İzci’nin “Ağaçlar” ve “Canım Ada” kitapları olmak üzere (14) kitabı ikinci parti siparişimize de ilave ettik.

Bu kitaplar da ikisi hariç geldi.

Gelen kitaplar arasında, ömrünü Türk diline adayan bir aydın olan 1 Eylül 2017 tarihinde kayıp ettiğimiz Emin Özdemir’in “O iyi kitaplar olmasaydı” kitabı da vardı. Emin Beyi Varlık ve Türk Dili dergilerindeki yazılarından bilirim. Eylül ayı, Emin Özdemir’in acısını da taşır. Emin Özdemir’i de yazılarından alıntı yaparak anlatmak isterim.

Bazen düşünürüm, yaşama tutunmak için kayıp ettiklerimizi, günümüzde yaşadıklarımızı ve bizi üzen olayları. Kadın erkek eşitsizliği, demokratik ifade özgürlüğü, değer olarak bildiğimiz hususların kayıp olmasının getireceği sıkıntıları.

Cumhuriyetle elde ettiğimiz kazanımların elimizden gidecek korkusu, bizi daha çok düşündürür hale geldi. Çağdaş dünya değerlerine laik bir düzen ve rejimle ulaşabileceğimiz düşüncesinden uzaklaşmak bizi daha çok üzdü.

Sıcacık fırından yeni çıkmış bir ekmek gibi dostların yanında insan bazen tütmek ister. Çalınan kapıdan sesini özlediğin birinin çıkıp gelivermesini bekler, insan bir başka umutlanır, belki o zaman daha mutlu olur.

Bazen de avlunda kuru yapraklar gibi geçmiş savrulur, kırığın acır. Sıcacık ekmeği ısıran her insan güler. Gülüşü bir göldeki dalgalar gibidir, kıyılara vurur durur, insan o zaman başka sevinir.

İnsan bir yaşlanmaya görsün, önce sonbahar gelir, sonra kış başlar. Bilinmez, gelecek yıl bu ayı, bugünü kim görür?

Sonbahar insanı hem hüzünlendirir hem de sevindirir. Çünkü onda hüzün ve sevinç bulamaç olur. Bu mevsim insanın içinde bir yerlerine dokunur durur, bizi başka düşündürür.

Küçük torunum “ben maviyi çok severim babaanne” demiş.

Nereden bulur bu cümleleri? Diye eşim de bana sorar?

Rize’de ilk öğretmen okulunda okurken, cumartesi ve pazar günleri iskeleye giderdim. Okuduğum yıllarda liman yoktu. İskelede şileplerden kömür, çimento ve yük boşalırken, çalışanları seyir ederdim. Bazen içimde deniz kanardı, onlara uzun uzun bakardım. Bundan mı nedir? O yağmurlu şehri ve o günleri hiç unutamadım. Bazen yağmur hiç dinmezdi, yağmuru da çok severdim. Bir de balıkçı teknelerinden hamsinin teneke teneke alınıp kasalara konuşu ve martıların çığlık içinde uçuşu beni büyülerdi. Fırtınalı günlerde dalgaların iskeleyi boğuşuna da tanık olurdum, iskelede o canlılığı bulamadığımdan orada daha fazla kalamazdım.

O iskeleye her gittiğimde içimde uzaklarıma bir gemi kaldırırdım, bilseniz ona neler yüklerdim? Gurbette olsam da fırtınaya, dalgaya inat orada geçen o güzel günlerimi hala bir başka anımsarım.

Bazen “gitsem oralara o iskelede martıların ayak izlerini bulur muyum” diye kendi kendime hala sorarım.

Şimdi dört ay, belki beş aydır, İzmir’e bir damla yağmur bile düşmedi. Kuraklık yavaş yavaş kendi dilinde söylenmeye başladı.

Geçmiş yıllardan ne kaldı? Cevaplayabilir miyim? Karanlığın ortasında, biriktirdiğim kırıkları sayabilir miyim?

İnsan yaşlanınca, geçmiş günleri anımsayıp dursa da bu sorulara da cevap arar durur, fakat bir cevap bulamaz, bundan telaşım yollara düşer.

Karanlığa gözlerini, alıştırdın mı? Yol üstü duraklarında bekleyenler görülmez. Hüznünü ve sevincini kime anlatsan dinlenmez. İşte onlar böyle zaman zaman satırlara girer, “Yollar” yazı dizimde sizlere ulaşır.

Çocukluğum da o ışıltılı uzaklarından el eder, sabah sabah uykusundan uyanır, ağacın dibine düşen bir elma “sonbahar kışa döner” diye söyler.

Kışın yollara da kar yağar, her taraf bembeyaz olur. Dağılır insanın kederi, akşamdan sonra seni gece bekler ve gökyüzü görünür, yıldızlara doyum olmaz. Çocukluk başkadır, aklına geldikçe o günler, yanında koşar oynar.

Bugün kitaplardan yazacaktım, dünyanın en iyi öğretmenleri Listesine adını yazdıran Dilek Livaneli’nin “Bir Dilek Yetmez” kitabından. Kitabı bugün bitirdim. Bu kitap büyüledi beni.

“Günün en unutulmaz finaline gelmişti sıra, marş korosu. Cumhuriyet mutluluk demek, Cumhuriyet özgürce yaşamak, çağdaşlığa, uygarlığa yılmadan, korkmadan koşmak demek.” diye yazan Dilek öğretmeni anlatacaktım.

Diğer anlatacaklarım, bundan sonraki yazacaklarıma kalsın. “Sınıf dolusu mutlu, insanlardık o an!” diye yine Dilek öğretmen çığlık atsın.

“Kırsalda daha fazla milli bilinç ve beraberlik aşılamaya, milli bayramların aslında ne kadar önemli olduğunu anlatmaya ihtiyacımız var.” Diye Dilek öğretmen anlatıp dursun.

Bir köyde birleştirilmiş sınıflarda öğretmenlik yapan Dilek Hanım, çalıştığı yıllara tanıklığını bu kitapta çok güzel anlatmış ve yazdıklarını bize ulaştırmış.


ÇOCUKLARDIR GÖKYÜZÜNÜN BEKÇİLERİ

Geceye karışmış bir yolcunun gözleri Korkuyla uyanan çocuklar gibidir Erkenci bir yıldıza rastlayınca Düşündeki son büyüyü yitirir.


Gece yaşlanmış gökyüzüdür.


Özlem ağır uykular gibi çöker Gezinir çocuğun coğrafyasında Yüreğinde ışıltılı bir mevsim Eski zamanlardan bir sabah çeker.


Sabah el değmemiş bir çocuk cakasıdır.


Ağacından bir portakal düşürür Kana benzese de dağ yollarındaki izi Taflan kokulu yağmurlar tarar saçını Unuttuğu dostlukları anarak üşür.


Yağmur ilk kız arkadaşıdır.


Dağ menziline değer alımlı yüzü Haylaz çocukların koşuştuğu göğsünde Dağılır kederi mavi bir yıldız Alıp getirir sonsuz ilkyazı.


İlkyaz içinin hoyrat atıdır.


Kentin kapısını bulduğu sabah Yorgun bir atlı gibi düşer gece Yeniden anımsansın diyedir Sevinir çünkü çocuklar bildikçe.

Haydar Ergülen’in bu şiiri ile yazımı bitirmek istedim.

Hasan OKURSOY 20 Eylül 2021 Yelki



2 görüntüleme0 yorum
Post: Blog2_Post
bottom of page