top of page

YOLLAR-40

BİR DİLEK YETMEZ

“Bir Dilek Yetmez” Kitabı, Samsun Kumköy ilkokulundan tüm dünyaya sesini duyuran ve “Dünyanın en iyi öğretmenler listesine” adını yazdıran, Dilek Livaneli’nin kendi kaleminden anlattığı bir başarı öyküsüdür.

Kitabı okurken ben de duygulandım, zaman zaman gözlerimden sevinç gözyaşlarım aktı.

Öğretmen okullarında bize öğretilen “Yaparak, yaşayarak öğrenme” metodunu uygulayan bu öğretmenimizin başarısı bize gurur verdi.

Cumhuriyetimizin köy enstitüsü yıllarında yetiştirmek istediği öğretmen örneğini yaşatması bizi bir başka sevindirdi.

Yalnız öğrencileri değil, köy halkının tümünü eğitmek için çalışan öğretmenimizin kitabını okuduğumda “dilek öğretmenimiz gibi öğretmenlerimiz de var” diye gururlandım.

Okuduklarım, yetmiş beş yaşımda beni bile değiştirdi.

Bir köy ilkokulunda birleştirilmiş sınıfta öğretmen, müdür ve memur, yeri geldiğinde hizmetli gibi çalışan, dört sınıfa, beş sınıfa bir arada eğitim-öğretim vermek için şehirden bir saat uzaklıkta olan Kumköy’e her gün gidip gelen ve mücadele eden bir bayan öğretmenin yaptıklarını okuyunca ben de daha çoğaldım.

Taşımalı eğitim kapsamında kapatılan köy okullarına dikkat çeken ve köy okulları yaşatılsın isteyen, köyde devletin bayrağının dalgalandığı yer okuldur diyen öğretmenimizin sesine ben de katıldım.

Köyde milli bayramların kutlanmasını, bayrak törenlerinin yapılmasını ve İstiklal Marşı’nın söylenmesini isteyen bir öğretmenimizin yanında oldum.

Birleştirilmiş sınıf da olsa köylerde okullar açılsın diyen öğretmenimizin söylediklerine ben de destek verdim.

Köydeki Gülten hanımın beş çocuğunun beşinin de öğretmenliğini yaparken, bu çocukların hayatlarına dokunurken, sofrada her akşam adının geçtiğini ve kendisinden konuşulduğunu belirten öğretmenimizin bu sevincini ben de duydum.

Okul bahçesine Atatürk Büstünün konulması öyküsünü okuyunca sevindim. Öğrencilerinden birinin “öğretmenim bunu buradan almazlar mı, altın sanmazlar mı, çalmazlar mı?” diye tedirgin olup sormasındaki çocuk saflığını ben de uzaklarda hissettim. Gün boyu köy halkının Atatürk Büstünü görmek için geldiklerini anlattıkça, ben de okulun bahçesinde gezindim durdum. Anlattıklarını hiçbir zaman unutmadım, unutmayacağım.

Öğretmenimiz her güne bir başarısının imzasını atmış, köyde “Dersi oyunlaştırarak, ders saatlerini eğlenceli hale getirmiş, okulu bir gösteri merkezi gibi hissettirmek” şeklinde farklı eğitim-öğretim teknikleri uygulamış.

Lojmanı okulöncesi sınıf haline dönüştürmüş.

Maddi konularda velilere çok yük gelsin istememiş, çevre imkanlarından yararlanmış.

Her yeniliğinde, öncesini ve yaptıklarını belgeleyecek şekilde sürekli fotoğraflar çekmiş. Yazdığı kitabında bu tanık olduğu olayları anlatmış ve bize ulaştırmış.

Cumhuriyet Bayramı törenlerinde her öğrenciye küçük birer rol vermiş. Şiirler, konuşmalar bir yana sergiledikleri skeç performansları çok güzel olmuş. Öğrencilerinde iki ay içinde özgüven patlaması yaşanmış.

Bunun gibi her çalışmasında birlik ve beraberliği yakalayabilmek için öğrenci ve velilerle birlikte çalışmış. Herkesi işin içine katmaya gayret göstermiş.

Öğretmenimizin yaptıklarının dörtte birini bile daha yazmadım. Fakat sayfam bitmek üzere. Öğretmenimiz, “Tek bir ortak dil var, oyun ve sevgi” diye öyküsündeki başarıyı özetlemiş.

Bu nedenle yazımı iki sayfa dolmadan bitirmek istedim. Çünkü bu kitabı okuduğunuzda sizin de anlatacaklarınız olur diye düşündüm.

Zaten kitabı elinize aldığınızda sizler de bırakmayacaksınız. Onun sevincine ortak olup onun gibi siz de sevinç gözyaşlarınızı akıtacaksınız. Çünkü ben de sevinç gözyaşlarımı kitabı okurken akıttım.

Dilek hanım, “öğretmen her şeyi bilen değildir, öğretmen öğretmeyi bilendir” diyor. Kendisi de bu yaşadıklarından her gün yeni şeyler öğrendiğini söylüyor. Paylaşmak güzel diyor, okuluna fazla gelen oyuncakları komşu köy okullarına hediye ediyor.

Belirli gün ve haftaların kutlanmasında okulda bir farkındalık yaratıyor.

Öğretmenler gününde tüm öğrencilerini alarak 90 kilometre uzaklıkta olan Bafra’da görev yapan ilkokul öğretmenini ziyaret ediyor. “Öğretmenimin Öğretmeni” adını verdiği proje kapsamında unutulmaz anlar yaşıyor.

İki hafta gezi olmasa, veliler hemen sorgulamaya başlarlarmış “yakınlarda gezi var mı?” diye.

Birleştirilmiş sınıfların aslında hayatın ta kendisi olduğunu, hep birlikte öğrendiklerini vurguluyor.

Kendini altı parçaya ayırdığını “bir parçasının okul, diğerinin çocuklar, üçüncüsünün köy halkı, dördüncüsünün köy kadınları, beşincisinin öğretmen adayları ve altıncısının da ailesi” olduğunu vurgulayarak çırpındığını ve başarısını anlatıyor.

Öğretmenimiz, birleştirilmiş sınıfı avantaja çevirmiş. Öğrenciler yaşayarak, yerinde görerek, gezerek ve eğlenerek öğrenmişler.

Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Okul sayesinde, okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki Türk Milleti, Türk sanatı, Türk ekonomisi, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzellikleriyle gelişir!” sözünü okulun gücünü hissettirmek için yazdırıp, okuldan içeri giren bu yazıyı okusun diye bina kapısının tam karşısına asmış.

Öğretmenimiz bir saat uzaklıkta olan okuluna, her gün gelip gidiyormuş. Yol boyunca düşündüğü tek şey daha farklı neler yapabilirim sorusu olmuş.

“Köy öğretmenleri liderlik becerilerini daha sorgulamalı ve öne çıkarmalı, rehber olmalı ve asla çok yönlü olmaktan vazgeçmemeli” diye de yazmış.

Bundan olacak “öğretmen her şeyi bilen değildir, öğretmeyi bilendir.” Diye söylemiş, köy halkından okuma yazma bilmeyenlere kurslar açmış.

Köye Opera getirmiş. Olumsuzluklardan aldığı yaşam dersleri her zaman en büyük kazancı olmuş.

Kitabında, başarının ne şartlarda geldiğini ve nasıl yayıldığını anlatmış.

Beyaz Show programına çıktığında, Beyazıt Öztürk’ten de çok şey öğrendiğini belirtmiş. “Birlik beraberlik ruhunu konuşmanda hissettir ve lütfen hep böyle mütevazi kal” Diye söyledikten sonra “Ben yirmi senedir bu yüzden Beyazıt Öztürk’üm” diye de ilave etmiş.

Öğretmenimiz, köy kadınlarına atölye açmaya kadar yaptığı tüm çalışmalarında gülümsemenin önemine değer vermiş. “Siz gülümseyin yeter!” Diyerek, gülümsemenin dünyanın en geçerli dili olduğuna işaret etmiş.

“Bir milleti yalnız ve ancak öğretmenler kurtaracaktır.” Diyen Atatürk’ün sözünü her yerde dile getirmiş.

Dilek Hanımın, köy okulunda başlayan öyküsü Avrupa Parlamentosu salonlarına kadar uzanmış. Yirmi yedi farklı ülkenin bayrağının dalgalandığı salon “Bir Dilek Yetmez!” cümlesiyle inlemiş.

Benim kitap hakkında yazacaklarım daha çok. Sizlere de kitabı okuyunca anlatacak, yazacak bir şeyler kalsın diye yazımı burada bitirmek istedim. “Bir Dilek Yetmez” kitabını elinize aldığınızda sizler de bırakamayacaksınız. Özellikle öğretmen arkadaşlarımın bu kitabı okumasını dilerim.

Yazımı kitap sonunda yer alan “Öğretmen” şiiri ile bitirmek isterim.

ÖĞRETMEN

Ben bir öğretmenim Öğrenciliği hiç bitmeyen Yenileyen, gelişen Her yeni günde, her derse girişte Heyecanından coşkusundan zerre kaybetmeyen Ben bir öğretmenim, Minik kalplere örnek, geleceği işaret eden Ben bir öğretmenim Hayal etmeyi öğreten, hayalleri gerçekleştiren Ben bir öğretmenim Bilinçlendiren, cesaret veren Ben bir öğretmenim Öğrencim aynam benim, baktıkça gülümserim.

Sevgili öğretmenim yazdığın gibi “Konuşulanlar uçar gider, yazılanlar kalır.” Deyişi içinde bize bu yazdıklarını ulaştırdın. Biz de sizi bu başarılarınızdan dolayı kutlarız, sağlık ve mutluluk dileriz.

Hasan OKURSOY 22 Eylül 2021 Yelki





2 görüntüleme0 yorum
Post: Blog2_Post
bottom of page